Üniversitelerin siyasal yaşamındaki yerini kavrayabilmek için kendi tarihimiz yetmiyor, Fransa'daki 68 olaylarına haklı-haksız rezervle yaklaşılıyorsa, Lenin tarafından 1917'nin provası olarak gösterilen 1905 Rus Devrimi'nde işçi ayaklanmasına alan açıp, ona meşruiyet sağlayanın biraz da üniversite öğrencilerinin eylemleri olduğunu hatırlayabiliriz.
Üniversiteler devlet aygıtının toplumsal bağları en güçlü, bu nedenle en hassas, sermaye sınıfı açısından en tedirgin edici ve bir o kadar da işlevsel kurumlarından biri. Hocasıyla, emekçisiyle, milyonlarca öğrencisiyle bu alanı ideolojik ve siyasal açıdan kontrol etmek gerekiyor. Kolay değil…
Kolay değil çünkü üniversitelerin kendisi bir yandan "ideoloji" üretmekte. Egemen sınıfın gölgesi ne kadar hissedilirse hissedilsin, üniversitelerin siyasal iktidarın verili ideolojik koordinatlarına büsbütün uyum göstermesi güç. Zaten bu değil mi, yüksek öğrenimi büyük bir iştahla piyasaya tâbi kılma gayretlerinin arkasında yatan niyetlerden biri… Evet, kâr kapısı olarak görüyorlar, ar-ge maliyetlerini düşürmek istiyorlar, ucuz işgücü potansiyeli yaratıyorlar ama öte yandan zaptiye tedbirlerinin yetmediği oranda üniversiteleri piyasa mantığı ve bu mantığın oyuncularına dönüşen hocalar ve öğrencilerle ele geçirmeye de çalışıyorlar.
Liberaller, solcu versiyonları dahil, bu sürece, yani yüksek öğrenimin piyasacılaştırılmasına destek verirken, "özgürlükler alanını"nın genişleyeceğine ilişkin bir argümanı oldukça etkili biçimde kullanmışlardı. "Devlet üniversiteleri"nde devletin zoru vardı, piyasa devleti eğitimden uzaklaştırıken devletin zoru da kapı dışarı edilecekti.
Piyasa, olanca ağırlığıyla çöktü üniversitelerin üzerine. Büyük bir direniş ve zorlukla karşılaştığını söylemek mümkün değil.
Öte yandan, piyasanın milyonlarca öğrenci ve akademi çalışanını piyasa oyuncularına dönüştürmesi de mümkün değildi. Sınıf karşıtlıkları fazla belirginleşmese de, Türkiye gibi büyük ve genci fazla ülkede üniversitelerdeki "küçük burjuva"ların büyük çoğunluğu, piyasanın altın eli deyince, hızla emekçileşmeye başladı. Okumuş insanların ayrıcalığı, iş bulan işçinin ayrıcalığına benzedi, öğrenciler işçi sınıfı toplamının bir parçası olmaya yaklaştılar.
Üretimle bağları zayıf ama işçi sınıfının çilesini hem ailelerinden hem yakın geleceklerine ilişkin kaygılardan hem de eğitim maliyetlerinin dayanılmaz baskısından hisseden öğrenci yığınları… Bir dizi nedenle daha fazla şeyi göze alabilen emekçi adayları...
AKP'nin toplumu sindirme operasyonunda zayıf halkalardan biri buydu. İslamcı radikalizmi geriye çekme ihtiyacıyla birlikte bu partinin üniversitelerde ideolojik hegemeonya kurmak için fazla seçeneği kalmamıştı. Geleceğin iş adam ve kadınlarına ve yükselme hırsına dinsel bir zeminde ek kanallar sağlayan cemaat kadrolarına yaslanacak, liberallerin sağı ve solunu yanında tutmaya çalışacaktı.
Daha önce de yazdık, AKP hak ettiğinden fazlasıdır!
Böyle bir şey yok… Hem piyasayı dayatıp milyonlarca öğrenciyi, binlerce eğitim emekçisini mağdur edecek hem çılgınca kadrolaşacak hem de özgürlük türküleri söyleyeceksin!
AKP'nin ilk vazgeçeceği özgürlük türküleriydi, zaten Erdoğan'ın ağzındaki Nâzım şiiri gibi eğreti durmaktaydı. Seçmen tarafından şımartılmış olmasına güvenerek bir kez daha "dayılanma"yı denedi. Duvara tosladı.
Hak ettiğinden fazlasına oynayan AKP, gözü dönmüşlüğü nedeniyle, içerideki onca kadrosuna, beslemesine karşın üniversiteye "dışsal" bir olgu haline geliverdi. Üniversitelilerin becerdiği, alkışlanması gereken budur.
Ancak bu "dışsal"lık, hızlı öğrenme yeteneği olan AKP için kalıcı hale gelecekse, üniversitenin içinde bir arınmanın başlatılması gerek. "Üniversiteler bizim" sloganı, çok anlamlıdır ama nihayetinde bir dilektir. Kabul edilmelidir ki, üniversiteler işgal altındadır. Üniversiteler piyasanın elindedir, üniversitelerde durumdan hoşnut olmayan hocalar ya sinmiş ya emeklilik için gün saymaya başlamışlardır, öğrencilerin önemli bölümü kendini kurtarma derdindedir.
İşte bu ortamda AKP'yi üniversitelere dışsallaştıran öğrencilerin, bu süreci tersine çevirmesi ve üniversitelerin içindeki sermaye unsurlarını geriletmeye başlaması mümkündür. Vakit kaybetmeden, bunun için kollar sıvanmalıdır.
AKP "kendi üniversiteleri"ne girememenin öfkesini, hızla öğrenme yeteneğine tahvil etmeden o üniversiteleri başkalaştırmalı… Mümkün olduğunca...
Kemal Okuyan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
SESSİZ KALMA.