8 Aralık 2010 Çarşamba

Bir liberalin hazin öyküsü


AKP'li Zafer Üskül'e polis terörünü aklayan partisini kurtarma görevi düştü. Liberal solcu olarak bilinen, komisyon başkanlığına da bu nedenle atandığı zannedilen Üskül, yine anti-demokratik bir uygulama karşısında partisinin arkasını toplama görevini üstlendi.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı AKP’li Zafer Üskül 4 Aralık Cumartesi günü Başbakan Erdoğan'ın Dolmabahçe'de rektörlerle yaptığı toplantı sırasında yaşanan polis şiddetinin ardından başlayan tartışmaya katıldı. Üskül "AKP'nin makul sesi" olma iddiasıyla parti yönetiminin savunduğu şiddete ürkek bir itiraz yöneltti.
Bir kez daha 'orantılı-orantısız' tartışması
Üskül, İstanbul'da protestocu öğrencilere müdahaleye ilişkin ilk görüntü ve bilgilere göre "polisin yetkisini orantılılık ve ölçülülük içinde kullanmadığı izlenimi uyandığını" ifade ederek, istenen belgeler incelendikten sonra yeniden değerlendirme yapacaklarını bildirdi.

Demokratik toplumlarda, barışçıl toplantı ve protesto hakkının amacına uygun kullanıldığı sürece korunan bir hak olduğunu belirten Üskül, "Ancak, bu hakkın olay çıkarmak, şiddet uygulama ve terörü övme amacıyla kullanılıyor olması veya kullanılmak istenmesi durumunda bu hakkı sınırlandırmak kanun çerçevesinde mümkündür. Yine bu hakkı kullananların kanuna aykırı bir gösteri yürüyüşü yapmaları halinde bu kişilerin zor kullanma yetkisi içinde dağıtılması da kolluğun görevidir" dedi.
Partisi ayrı nakarat
Üskül'ün mensubu olduğu AKP'den ise farklı yönde açıklamalar geliyor. AKP'li Egemen Bağış, konuyla ilgili olarak "Polise karşı orantısız güç kullanıldı" derken; AKP yandaşı olarak bilinen YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, “Gücün biraz orantısız olduğunu düşünüyorum. Gerçi normal bir durum olsaydı, öğrenciler kimseyi rahatsız etmeyip, sadece protesto edip, polise saldırmasalardı belki bu kadar sert müdahale olmayacaktı” dedi. Başbakan Tayyip Erdoğan ise, dün yaptığı konuşmada toplantıya öğrencilerin taş, sopa ve molotof kokteylleriyle geldiğini ileri sürerek "biz sizi davet ettik mi" diye sordu. Konuyla ilgili olarak en ılımlı açıklama ise AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'ten geldi. Çelik, "Bir grup protestocu genç geliyor, 'Biz Başbakan'ın olduğu salona girmek istiyoruz' diyor. Polis kalkanları ile önlerinde duruyor. Onlar gitmek istiyor, polis bırakmıyor. Polis gençleri dövmesin ama gençler de polisi dövmesin. Kimse kimseyi dövmesin. Ama ısrarla 'ben oraya geleceğim' dediği zaman, 'elindeki pankartlarla, dövizlerle o salona gideceğim' dediği zaman oradaki salonun güvenliğini sağlamak konumunda değil misiniz? Burada bir toplantı yapıyoruz. Burayı allak bullak etmek isteyen grubu polisi durduracak. Onlar buraya ısrarla girmek isterlerse o ısrara karşı polis zora başvurur" dedi.
Partisini eleştiriyor mu, bütünlüyor mu?
Üskül son açıklamasıyla, üniversiteli gençleri kovalayıp coplayan, yerlerde tekmeleyen polisin herkesin gözü önünde uyguladığı şiddeti savunan partisinin, demokrasi ve insan hakları adına "kırıp döktüklerini" toparlama çalıştı. Ancak bu durum Üskül için ilk değil. AKP milletvekili olarak meclise girdiği ve İnsan Hakları Komisyonu başkanı olduğu günden bu yana Üskül, bir yandan olabildiğince AKP çizgisine yakın dururken bir yandan da bu tür gündemlerde partisinin "makul sesi" olarak liberaller adına durumu kurtarmaya çalışıyor.
Üskül'ün demokratikleşme adına dile getirdiği bazı düşünceleri ise AKP'liler tarafından paylaşılmamakla birlikte, AKP'ye "özgürlükçü" bir hava veriyor. Üskül, örneğin, seçim barajının yüzde 5 olması gerektiğini savunuyor ancak partisi bu konuda adım atmayı reddediyor. Siyasi partilerde liderlik sultası olduğunu ve bu yapının değişmesi gerektiği yönündeki görüşleri de Erdoğan'ın AKP'deki diktatoryası ile ters düşüyor.
Hükimler ve Savcılar Yüksek Kurul Başkanlığı'nı Adalet Bakanı'nın yürütmesine itiraz eden Üskül'e göre bu durum yargının bağımsızlığına zarar veriyordu ancak bilindiği gibi referandumdan sonra AKP Adalet Bakanlığı'nın başkanlığına son vermek bir yana, son HSYK seçimlerinde istediği bütün adayları seçtirdi.
Üskül de başörtüsü konusunda "hizmet alan/hizmet veren" ayrımını savunuyordu ancak partisinin Genel Başkanı Erdoğan ilkokula bile türbanın girmesine yeşil ışık yaktı.
Üskül’ün ‘3. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma’ya katılmış burada insanların cinsel kimlikleri nedeniyle ayrımcılığa uğramasını eleştirmişti ancak partisine mensup Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf eşcinselliği bir yönelim değil hastalık olarak tanımlamakta ısrar ediyor. Yine AKP'nin önde gelen vekillerinden Burhan Kuzu "eşcinseller de eşitlik istiyor verecek miyiz" sorusunu yönelttiğinde Üskül'ün hiçbir itirazı duyulmadı.
Üskül, bu tür başlıklarda partisine ters düşse de AKP'de "özgürlükçü" bir ses olarak bu partinin ülkeyi demokratikleştireceği iddiasını destekleyen bir işlev üstleniyor. Buna rağmen liberal solcu kimliği nedeniyle kendisinden beklenti içerisinde olanları hayal kırıklığına uğrattığı dönemler de oldu.
Üskül Ergenekon Davası sanıklarından Kuddusi Özkırın hastalandığı halde tahliye edilmemesi nedeniyle ölmesi üzerine önce "hiçbir insan hakkı ihlali görmediğini" söylemiş, ardından yargının iktidarın denetiminde olmadığını gerekçe göstererek, yine de "gerekirse" konu hakkında bir soruşturma komisyonunun kurulabileceğini söylemişti.
Cezaevlerindeki siyasi tutsakların durumu ile ilgili olarak kendisini görmeye gelen Tayad'lılara randevu vermediği halde "benden randevu talep etmediler" diyen Üskül, ayrıca Genel Başkanının "tanımıyorum, birileri tarafından kullanılıyorlar" dediği cumartesi annelerinin "sorunlarını dikkate alacaklarını" söylemişti.
Cezaevinde gördüğü işkence nedeniyle yaşamını yitiren Engin Çeber hakkında "Adalet Bakanlığı gereken belgeleri göndersin, 'gerekirse' soruşturma başlatırız" demişti.
Güler Zere'nin durumu hakkında yapılan şikayetler ve hastanenin tutuklu ve hükümlüler koğuşunda kendisine iyi bakılmadığı iddialarını yanıtlayan Üskül "kendisine gereken yapılıyor. Zaten Zere'nin hastanede kalıyor olması işini kolaylaştırıyor" dedi. Üskül'e göre Zere'nin cezaevinde kalması yönünde karar bildiren Adli Tıp "yerinde ve doğru bir karar" vermişti.
Üskül, "taş atan çocuklar" veya "Terörle Mücadele Kanunu Mağduru Çocuklar" olarak bilinen, taş attıkları için yasalara aykırı olarak yetişkin mahkemelerinde yargılanan ve yetişkinlerle aynı oranda ceza alan çocuklar için de hiçbir somut adım at(a)mamıştı.
AKP'nin 'avukatlığını' da üstleniyor
Üskül'ün doğrudan AKP'yi savunduğu açıklamaları da bulunuyor. Erdoğan'ın "ananı da al git" dediği Mersinli çiftçi Kemal Öncel'in Başbakanın Mersin'e yaptığı bir ziyaret nedeniyle 12 saat boyunca gözaltına alınması üzerine "Kahvehanede karşısına çıkan polislere ‘Olay olmasın, gazetecilerle muhatap olmak istemiyorum’ demiş, onlar da kendisini çay içmeye davet etmişler. Tanıdığı, sevdiği polislerle çay içip, tavla oynamış. Sonra da basınla görüşmeyecek şekilde evine bırakılmış. Yani alan da memnun, satan da...” demişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SESSİZ KALMA.