14.7.1928: Che Guevara, Rosario de la Fe’de dünyaya gelir.
1930 Mayıs: Che ilk astım nöbetini geçirir. Nöbet, Ernesto’nun henüz 15 günlükken yakalanmış olduğu zatürrenin kalıntısı olan bir akciğer zafiyetinin belirtisidir.
1935: Eğitim Bakanı, ailesine yazdığı bir yazıyla, yedi yaşına gelmiş olan Ernesto’nun neden okula gitmediğini soruşturur. Ernesto astımı yüzünden okula gidememiştir. Birinci yılda kendisini annesi eğitir. İkinci ve üçüncü sınıflara, düzenli olarak gidebilen Ernesto’ya altıncı sınıfa dek yine kardeşleri ve annesi ders verir. Son öğretim yılında Cordoba’daki Colegio Nacional Dean Funes’e gider, yakasını bir türlü bırakmayan hastalıkla mücadele etmek için futbol ve rugbi oynar.
1937: Babası Altagracia’da, İspanyol Cumhuriyeti’ni desteklemek üzere bir komite kurar.
1943: Gençliği Peronculuğun ateşli günlerine rastlar. Cordoba’da öğrenciler greve giderler. Okul arkadaşının kardeşi, bir gösteri sırasında tutuklanıp Cordoba Emniyet Müdürlüğü’ne götürülür. Ernesto, ağabeyini ziyaret eden arkadaşına eşlik eder.
1945 Mart: Ernesto tıp öğrenimine başlar.
11.4.1953: Nöroloji konusunda verdiği son sınavın ardından alerjiler üzerine yaptığı bir çalışmayla Buenos Aires Tıp Fakültesi’nden doktor ünvanını elde eder.
1953 Temmuz: Bir arkadaşıyla birlikte Latin Amerika yolculuğuna çıkar. Yolculuğunun ilk durağı olan Bolivya’da bir halk ayaklanması reformcu Paz Estenssoro’yu iktidara getirmiştir. Guevara durumu şu sözlerle değerlendirir: “Yerlilere bite karşı DDT verecekler; ama bu, bitin nedenine ilişkin daha özsel sorunu çözmeyecek”
1953 Aralık: Ernesto Guatemala’ya vardığında yanında, Arbenz hükümetinin üyelerinden Juan Angel Nunez’e hitaben yazılmış bir tavsiye mektubu vardır. Bu ilişki sayesinde, bu ülkede, sürgün olarak yaşayan Perulu Hilda Gaedea ile tanışır ve birkaç ay sonra evlenir. Hilda’nın aracılığıyla, Moncada Kışlası saldırısının ardından Guatemala’ya gelmiş olan Kübalı sığınmacılarla bağ kurar.
28.12.1953: “Siete” dergisinin 45. sayısında bazı bilimsel makaleleri yayımlanır.
1954 Şubat: Guatemala Komünist Partisi’ne girer; sendika hekimi olarak çalışır.
20.6.1954: Annesine yazdığı coşku dolu bir mektupta, United Fruit’in savaş açmış olduğu, Albay Arbenz’in demokratik cumhuriyetini bekleyen tehlikelerden söz eder. Paralı askerler, Honduras’dan ülkeye girerler; başkent bombalanır.
4.7.1954: Castillo Armas’ın askeri darbesi, Guatemala’daki durumu tersine çevirmiştir. Kübalı ve Guatemalalı dostlarının, kendisinin de kalmakta olduğu Arjantin Büyükelçiliği’ne sığınmalarına yardımcı olur. Dostları güvenliğe kavuşunca, trenle Meksika’ya gitmeyi planlamaktadır.
1954 Eylül sonu: Meksika’nın başkenti Mexico’dadır.
1955 Mayıs: Bir hastanenin kardiyoloji ve alerji bölümünde çalışmaktadır. 26 Temmuz Hareketi’nden Kübalı sığınmacılarla yeniden ilişki kurar. Raul Castro, birkaç hafta sonra da Fidel Castro Meksika’ya gelir.
1955 Temmuz/Ağustos: Maria Antonia Gonzales de Paloma’nın evinde Che Guevara Fidel Castro ile tanıştırılır. Bütün geceyi, tartışarak geçirirler; sabahleyin Fidel Castro, kendisini Küba’nın kurtuluşu seferine hekim olarak katılmaya ikna eder.
20.7.1955: Annesine yazdığı bir mektupta 16 Haziran tarihli Peron karşıtı darbeden sonra Arjantin’deki durumu tahlil eder. Guevara, Peronculuğun uluslararası tutumunu, nesnel olarak ABD karşıtı biçiminde değerlendirir.
24.9.1955: Annesine yazdığı ve Peron’un devrilişinin Latin Amerika üzerindeki etkilerinden söz ettiği bir mektupta, Hilda Gadea ile evlendiğini ve bir çocuk beklediklerini de haber verir.
1956 Ocak: Annesine, çocuğun Şubat’ın son haftasında dünyaya geleceğini, Mart’tan sonra da hayatı konusunda karar vereceğini yazar.
1956 Şubat: Mexico yakınlarındaki Los Gamitos poligonunda atış talimlerine başlar.
1956 İlkbaharı: Atış talimleri Chalco kentinin yakınındaki Santa Rosa Çiftliği’nde sürer. Yönetici İspanyol Cumhuriyeti ordusunun eski generallerinden Alberto Bayo’dur.
1956 Mart: Annesine yazdığı mektupta kızı Hildita’nın doğumunu haber verir.
20.6.1956: Fidel Castro ve daha bir dizi Kübalı devrimciyle birlikte tutuklanır.
10.7.1956: Ailesinin hapishaneden aldığı bir mektupta Ernesto, hekimliği bırakıp Kübalı devrimcilere katıldığını açıklar.
31.7.1956: Bir hafta önce salıverilen Fidel Castro’dan sonra Guevara da serbest bırakılır.
24.11.1956: “Granma”ya binmeden az önce annesine yazar.
24/25.11.1956: Gecenin ikisinde, ışıkları söndürülmüş “Granma”, Tuxpan’dan denize açılır. Hava son derece kötüdür; gemide tam 82 insan, silahlar ve erzak bulunmaktadır. Bu 82 kişiden 20’si, Moncada Kışlası baskınına katılmıştır; dördü Kübalı değildir; Arjantinli hekim Che Guevara, İtalyan Gino Dore, Meksikalı Guillen ve Dominikli pilot Ramon Meyas.
2.12.1956: Gün doğarken gemi Los Colorados kumsalında karaya oturur. Gemidekiler, kendilerini kıyıya atıp sık bitki örtüsü içinde, kendilerine makinalı tüfeklerle ateş açan savaş uçaklarından korunmaya çalışırlar. “Granma”nın varışı gözlenmiştir. Che, sonraları bu sahneyi: “Karaya çıkmadık, karaya oturduk” diye betimleyecektir.
5.12.1956: Yola çıktıktan on gün sonra bir gece yürüyüşünün ardından şafak vakti Algeria del Pio’ya ulaşırlar. Burada sabah saat 4.00’te saldırıya uğrayarak, ağır kayıplar verirler. Che de yaralanır.
17.1.1957: Sabah saat 2.40’ta Fidel Castro’nun yönetimindeki 22 kişi, La Plata’daki deniz kuvvetleri kışlasına saldırır. Bu ilk zaferleridir.
1957 Haziran: Ernesto Guevara’nın komutasındaki “Cuarta Columna” (Dördüncü Kol), El Hombrito dolayındaki Sierra Maestra Centrale’de savaşmaktadır.
10.9.1957: Pino del Agua’daki savaşı kazanırlar.
6.12.1957: Alto de Conrado çevresindeki savaşta topuğundan yaralanır.
24.2.1958: Sierra’da “Radio Rebelde” vericisi, Guevara’nın yönetimi altında yayımlarına başlar. Bu girişim, bir yıl önce kurulan ve yöneticiliğini yine Che’nin yaptığı aylık “El Cubano Libre” dergisinin yayımlanışını izlemektedir.
1958 Ağustos: Castro genel karargahını Le Plata’da kurar. Guevara, 8. “Ciro Redondo” Kolunun komutanlığına getirilir; kendisine verilen stratejik görev, adayı ortasından ikiye bölmektir. 148 erkek ve kadından oluşan 8. Kolun elinde 6 makinalı tüfek, çok sayıda tüfek, bir de bazuka bulunmaktadır.
16.12.1958: Rio Falcon üzerindeki köprüyü havaya uçuran Che, böylece Las Villas ilinin merkezi Santa Clara’ya ana yolu keserek ili tecrit eder. Che’nin Kolu değişik yerlerde Batista birliklerine saldırır; o arada Fomento’da 100 tüfeği ganimet olarak ele geçirir.
21.12.1958: Cabaiguan ve Guayos kentlerine eş zamanlı ve başarılı saldırılar.
30.12.1958: Comandante Che Guevara, Santa Clara’da Batista’ya karşı verilen meydan savaşını kazanarak diktatörü kaçmaya zorlar. Çatışmalar sırasında Ernesto sol kolundan yara alır.
2.1.1959: Che ile Cienfuegos La Habana’ya girerken Fidel, Santiago de Cuba’ya ulaşır.
2.6.1959: Yeni Devlet Konseyi Che’yi Küba yurttaşlığına kabul eder.
2.6.1959: Escambray dağlarındaki bütün savaşlarda yanında yer almış olan Aleida March ile evlenir. Ondan üç çocuğu olur.
13.6.1959: Küba elçisi olarak, Afrika ve Asya’nın çeşitli ülkeleriyle iktisadi ilişkiler kurmak üzere çıktığı gezide Mısır, Japonya, Seylan, Pakistan, Sudan, Fas ve Yugoslavya’ya uğrar.
1959 Ekim: Yurda dönüşünde Tarımın Sanayileştirilmesi Dairesi’nin (INRA) müdürlüğüne atanır.
1959 Kasım: Merkez Bankası Başkanlığı’na getirilir.
23.2.1961: Sanayi Bakanlığı’na atanır. O günlerde şöyle yazar: “Komünizm yeni bir insanın yaratılmasına yol açmazsa en ufak bir anlamı olmaz.”
1961 Ağustos: Paraguay’ın Punta del Este kentinde düzenlenen birinci Amerikalararası Ekonomik ve Sosyal Konferansı’nda (CIES) Küba heyetinin başında yer alır. Konuşmasında paralı askerlerin Nisan ayında Domuzlar Körfezi’ne yapmış oldukları çıkarmayla alay eder. Esirlere karşılık traktör ister ve kıta devrimi fikrini geliştirir.
9.12.1964: New York’ta Birleşmiş Milletler genel kurulunda konuşur. “Gerekli gördüğüm anda bu Latin Amerika ülkelerinin birisinin özgürlüğü için, karşılığında kimseden hiçbir şey talep etmeden tereddütsüzce hayatımı veririm...”
24.12.1965: Cezayir’de Afrika-Asya Dayanışma Örgütü’nün İkinci İktisat seminerine katılır. Konuşmasında, iktisadi anlaşmaları kötüye kullanmakla suçladığı SSCB’yi eleştirir.
1965 Mart: Kamu hayatından çekilir; askeri danışman olarak Afrika’ya gider.
3.10.1965: Fidel Castro Che’nin veda mektubunu kamuoyuna açıklar: “...Bu dünyanın başka ülkelerinin benim sınırlı gücümün desteğine ihtiyaçları var. Küba’daki hükümet sorumluluğunun sana yaptırmadığı işi ben yapabilirim.”
3.11.1966: Guevara, Adolfo Mena Gonzales sahte adıyla Bolivya’ya gider. Kavga adı Ramon’dur.
6.11.1966: Bolivya’da Nancahuazu’daki gerilla üssüne ulaşır.
23.3.1967: Bolivya birlikleriyle ilk silahlı çatışma.
17.4.1967: La Habana’da düzenlenen Tricontinentale toplantısında Osnamy Cienfuegos Che’nin veda mesajını okur.
29.9.1967: Amerikan haber ajansı AP, askeri kaynaklara dayanarak Bolivya ordusunun 1500 kişiyle Che’nin peşine düştüğünü bildirir.
8.10.1967: Che’nin grubu, yüzlerce asker tarafından El Yuro vadisinde kuşatılır. Bacaklarından yaralanan Che tutsak alınır. Higueras’taki okul binasına götürülüp sorgulanır. Sorulara cevap vermez. Yaraları tedavi edilmez.
9.10.1967: Che saat 13.10’da makinalı tüfek ateşiyle kurşuna dizilir. Fail Astsubay Mario Teran’dır ve Bolivya Devlet Başkanı Rene Barientos’un doğrudan emriyle hareket etmiştir. Comandante Ernesto Che Guevara’nın cesedi, bir av ganimetiymişçesine teşhir edilir. Bolivyalı bir subay, kalbinden aldığı öldürücü makinalı tüfek yarasını gösterir. Che, korkutucu propaganda etkisi yaratmak amacıyla, bütün geleneklere aykırı olarak, gözleri kapatılmadan gömülür.
18.10.1967: Fidel Castro, Küba televizyonundan Che Guevara’nın ölümünü yeniden açıklar.
Sevgili Hildacık, Aleidacık, Camilo, Celia ve Ernesto
Eğer bu mektubu okumanız gerekirse bu, sizlerin arasında olmadığımdan olacaktır. Beni zar zor hatırlayacaksınız, en küçükleriniz ise hiç hatırlamayacaktır. Babanız düşündüğü gibi hareket eden bir adamdı ve kesinlikle inançlarına bağlıydı.
İyi bir devrimci olarak yetişin. Doğaya egemen olmayı olanak kılan tekniğe egemen olmak için çok çalışın. Devrimin önemli olduğunu ve bizlerin yalnız başımıza hiçbir değerimizin olmadığı hatırda tutun. Herşeyden önce de dünyanın herhangi bir yerinde hehangi bir kişiye karşı yapılan herhangi bir haksızlığı daima yüreğinizin en derin yerinde hissedebilin. Bu, bir devrimcinin en güzel niteliğidir. Sizi ufaklıklar, hep görmeyi umuyor ve kocaman kucaklıyorum.
Babanız
Fidel,
Dünyanın başka ülkeleri benim mütevazi çabalarımın yardımını istiyor. Ben senin Küba’ya olan sorumluluğunun sana imkan vermediği şeyi yapabilirim. Ayrılmamızın zamanı geldi.
Bunu acı ve sevincin karışımıyla yaptığım bilinsin; burada benim kurucu umutlarımın en safını ve sevdiklerim arasında en sevgili olanı bırakıyorum ve beni evladı gibi kabul eden bir halkı bırakıyorum. Bu, benim ruhumdan bir parça koparmaktır. Yeni savaş alanlarında bana vermiş olduğun inancı, halkımın devrimci ruhunu, görevlerin en kutsalı olan nerde olursa olsun emperyalizme karşı mücadele etme görevini yerine getirme duygusunu taşıyacağım.
Başka gökler altında son saatim geldiğinde benim son düşüncem bu halk ve özellikle sen olacaksın. Öğrettiklerin için ve eylemlerimin en son sonuçlarına dek sadık olmaya çalışacağım, örneğin için sana teşekkür ettiğimi, Devrimimizin dış politikası ile her zaman özdeşleştiğimi ve buna devam edeceğimi, sonumun geldiği herhangi bir yerde Kübalı devrimci olmanın sorumluluğunu duyacağımı ve öyle davranacağımı, çocuklarıma ve karıma maddi hiçbir şey bırakmadığımı ve bundan üzüntü duymadığımı, aksine sevindiğimi, onlar için hiçbir şey istemediğimi çünkü devletin onlara yaşama ve eğitim görmeleri için gereken her şeyi vereceğini biliyorum.
Her zaman zafere kadar!
Ya vatan ya ölüm!
Sevgili Canlar,
Bir kez daha bacaklarımın arasında Rocinante’nin kemikleri fırlamış sağrılarını hissetmeye başladım. Yine elde kalkan, yollara düşüyorum. Yaklaşık on yıl kadar önce, size yine böyle bir veda mektubu yazmıştım. Hatırladığımca, daha iyi bir asker, daha iyi bir doktor olamamaktan yakınmıştım. Artık doktorlukla ilgilenmiyorum, ama öyle kötü bir asker değilim artık.
Çok daha bilinçli olmanın dışında, hiçbir şey değişmedi özünde; Marksizm anlayışım derinleşti ve netleşti. Özgürlük adına savaşanlar için tek çözüm yolunun silahlı mücadele olduğuna inanıyorum ve bu inanca uygun olarak davranıyorum.
Çokları bana maceracı diyecek, evet öyleyim -ama farklı bir türden- inançlarını doğrulamak için postunu tehlikeye atan türden...
Belki de bu benim son mektubum olacak.
Ölmeye niyetim yok ama, mantıklı ihtimaller arasında bu da var.
Öyle olursa, son kez kucaklarım sizleri.
Sizleri çok sevdim, yalnız bu sevgiyi nasıl ifade edeceğimi bilemedim; aşırı bir katılıkla kendi yöntemlerime bağlı kaldım, ve bazı kereler beni anlayamadığınızı sanıyorum. Beni anlamak kolay değildi, ama salt bugünlük olsun bana inanın.
Bir sanatçının dikkatiyle eksiklerini giderdiğim iradem taşıyacak artık sallanan bacaklarımı ve tükenmiş ciğerlerimi. Bunu yapacağım.
Arada bir düşünün yirminci yüzyılın şu fedaisini. Celia’yı, Roberto’yu, Juan Martin’i, Pototin’i, Beatriz’i, herkesi öperim.
Ve isyankâr, başıboş oğlunuz sizleri kucaklar.
Ernesto
Çarpışırken ölen gerilla savaşçısının ölümü karşısında emperyalistler zafer şarkıları söylüyorlar; böylesine olağanüstü bir eylem adamını ortadan kaldırmalarını mümkün kılan tarih karşısında emperyalistler zafer şarkıları söylüyorlar. Ama emperyalistler, eylem adamı olma özelliğinin bu savaşçı kişiliğinin sayısız özelliklerinden yalnızca bir tanesi olduğunu ihtimal bilmiyorlar ya da bilmez görünüyorlar. Ve acıdan söz açıldığında bir eylem adamının kaybı kadar, bir ustanın kaybına da yakınıyoruz, böylesi bir zekânın kaybına yakınıyoruz, eşsiz bir insani duyarlılığın kaybına da yakınıyoruz. Öldüğünde ancak 39 yaşında olmasından büyük üzüntü duyuyoruz, kaybettiğimiz durmadan büyüyen bu de- neyin, bu zekanın değerli ürünlerini düşündüğümüzde büyük üzüntü duyuyoruz.
Devrimci hareket için, bu kaybın büyüklüğünü anlıyoruz. Bununla birlikte, işte emperyalist düşmanın zayıf noktası budur: Fiziksel olarak insanın ortadan kaldırılmasıyla, bu insanın düşüncesini de ortadan kaldırdığını sanır, fiziksel olarak insanın ortadan kaldırılmasıyla, bu insanın erdemlerini de ortadan kaldırdığını sanır, fiziksel olarak insanın ortadan kaldırılmasıyla, bu insanın sunduğu ömeğin de ortadan kaldırıldığını sanır. Ve buna öylesine utanmazcasına inanıyorlar ki, çarpışmada ağır biçimde yaralanmış olmasından sonra, onu öldürdükleri koşulları, ki bunlar dünya kamuoyunca kabul edilmiştir, en doğal şey gibi, yayımlamakta hiç mi hiç duraksama göstermediler. İzledikleri bu yolun aşağılıklığı karşısında duraksamadılar, bu itirafın yetersizliği karşısında duraksamadılar. Ve zaptiyelerin bir hakkı olarak da, oligarşi- nin ve onun paralı askerlerinin bir hakkı olarak da, ağır biçimde yaralanmış bir devrimcinin öldürülmesini açığa vurdular.
Che bu kıta üstünde yaşayan sömürülenlerin ve ezilenlerin davasından başka bir davayı savunurken, başka çıkarları savunurken ölmedi. Che bu dünya üstünde yaşayan yoksulların ve zavallıların davasından başka bir davayı savunurken ölmedi. Düşmanları bile, hatta en azılı düşmanları bile, bu davayı savunurken gösterdiği örnek biçime ve fedakârlığa karşı çıkmaya cesaret edemiyorlar.
Ve tarih karşısında, onun gibi davranan insanlar, zavallıların davası için herşeyi yapan ve herşeyi veren insanlar her geçen gün sayıca artmakta, halkların yüreğinde her geçen gün daha derinlere girmekte; emperyalist düşmanlar daha şimdiden bunun farkına varmaya başlıyorlar ve onun ölümünün, kendisinin sunduğu örneği izlemeye kararlı sayısız insanın, kendisiyle eşit düzeye çıkmaya kararlı pek çok insanın fışkıracağı bir tohum olacağını anlamakta gecikmeyecekler.
Bu kıta üstündeki devrimci davanın bu darbenin üstesinden geleceğinden, bu kıtadaki devrimci davanın bu darbeyle yıkılmayacağından tümüyle eminiz.
Devrimci açıdan, halkımız açısından, Che’nin örneğini nasıl ele almalıyız? Onu kaybettiğimizi mi düşünüyoruz? Onun yeni yazılarını görmeyeceğimiz doğrudur, sesini duymayacağımız doğrudur. Ama Che dünyaya bir miras bıraktı, büyük bir miras bıraktı ve onu bu denli yakından tanımış olan bizler de, büyük bir ölçüde onun mirasçıları olabiliriz.
Bize devrimci düşüncesini miras bıraktı, devrimci er- demlerini miras bıraktı, kişiliğini, iradesini, direngenliğini, çalışma ruhunu miras bıraktı! Ve Che’nin örneği halkımız için bir model olmalıdır, Che’nin örneği halkımız için ideal bir model olmalıdır!
Devrimci savaşçılarımızı, militanlarımızı, insanlarımızı nasıl tasarladığımızı açıklamamız gerekirse, hiç duraksamadan, Che gibi olsunlar! demeliyiz. Çocuklarımızın nasıl eğitilmelerini istediğimizi açıklamamız gerekirse hiç duraksamadan, Che gibi olsunlar demeliyiz. Bir insan modeli, bu dünyada olmayan bir insan modeli, geleceğe ait olan bir insan modeli istersek, davranışında hiçbir leke olmayan bu modelin Che olduğunu tüm yüreğimle söylerim! Çocuklarımızın nasıl eğitilmelerini istediğimizi açıklamamız gerekirse, tüm yılmaz devrimci yüreğimizle, Che gibi olmalarını isteriz! demeliyiz.
Che yalnızca bizim halkımız için değil, ama Latin Amerika’daki her bir halk için de bir insan modeline dönüştü. Devrimci çilekeşliği, devrimci fedakârlık ruhunu, devrimci savaşkanlığı, devrimci çalışma ruhunu en yüksek düzeye çıkardı, ve Marksizm-Leninizm’in düşüncelerini en taze, en katıksız, en devrimci anlatımlarına yakınlaştırdı.
Böylelikle, çeşitli çarpışmalarda yaralandı ve kanı bu toprağa aktı; sömürülenlerin ve ezilenlerin, yoksulların ve zavallıların kurtuluşu için Bolivya’da aktı kanı. Bu kan bütün ezilenlerin, bütün sömürülenlerin adına aktı; bu kan, bütün Amerikalı halkların adına aktı, Vietnam adına aktı, çünkü oligarşilere karşı, emperyalizme karşı mücadele ederken, Vietnam’la büyük bir dayanışma içinde bulunduğunu dile getirdiğini biliyordu!
İşte bunun içindir ki, bu geceden sonra, bu etkileyici törenden sonra, büyüklüğüne, disiplinine, bağlılığına inanılamayan bu halkın ne denli duygulu olduğunu kanıtlayan, bu halkın ne denli minnettar olduğunu kanıtlayan, bu halkın çarpışmada ölen yiğitlerin anısına ne denli saygı gösterdiğini kanıtlayan, kendisine hizmet edenlere bu halkın ne denli minnettar olduğunu kanıtlayan, bu halkın devrimci ilkeleri ve devrimci bayrakları hep daha yükseklerde taşıdığını ve taşıyacağını kanıtlayan bu görkemli saygı gösterisinden sonra, bu gün, anma töreninin şu anlarında, gelecek konusunda iyimser düşünceler besliyoruz, halkların kesin zaferi konusunda mutlak bir iyimserlik besliyoruz. Che'ye ve onunla birlikte çarpışıp, onunla birlikte ölen kahramanlara şunu söylüyoruz:
Hasta la victoria siempre! (Daima zafere doğru!)
Ya Vatan Ya ölüm!
Yeneceğiz!
Fidel Castro
(Devrim Alanı, Havana, 18 Ekim 1967)
(Devrim Alanı, Havana, 18 Ekim 1967)
Che’ye Maceracı Diyenler
Sahte Devrimci Şarlatanlardır
Che bütün gerilla yaşamı boyunca gündelik gözlemlerini bir günlüğe not etme alışkanlığını sürdürmüştü.
Sarp ve engebeli yollarda, nemli ormanlarda yapılan uzun yürüyüşlerden sonra sırt çantalarının, silahlarının ve diğer gereçlerinin ağırlığı altında ezilen savaşçılar, dinlenmek için mola verdiklerinde ya da yorgun bir günün sonunda kamp kurduklarında, Che’nin -daha ilk anlardan başlayarak Kübalılar ona bu adı vermişlerdi sevecenlikle- küçük bir cep defterini çıkardığı ve bir doktorunkini andıran okunaksız yazısıyla gözlemlerini not ettiği görülebilirdi. Bu notlarından saklayabildiklerinin yardımıyla daha sonraları, Küba’daki devrimci savaşla ilgili, hayranlık veren tarihsel anılarını yazmıştı; devrimci, eğitsel ve insancıl bir içeriğe sahipti bu anılar.
Bolivya Günlüğü Che’nin Sarsılmaz İradesini Göstermektedir
Bu kez de, hiçbir zaman vazgeçmediği günlük olayları not etme alışkanlığı sayesinde, Che’nin Bolivya’da geçirdiği kahramanlıklarla dolu son birkaç ayı ile ilgili geniş, son derece değerli, ayrıntılı ve kesinlikle doğru bilgilere sahibiz. Aslında yayınlanmak üzere kaleme alınmamış olan bu notlar, gözlemci, çözümlemeci ve çoğu kez de ince bir mizahın renk kattığı, derin bir düşünce tarzını ortaya koyuyordu ve olayları, içinde bulunduğu durumu ve insanları sürekli olarak değerlendirmesine yarıyordu. Sade bir dille yazılan bu notlar baştan sona tümüyle tutarlı bir bütünlük içindedir.
Şurası unutulmamalı ki, bu notlar pek ender olan dinlenme anlarında, destansı ve insanüstü bedensel güçlerin harcandığı sıralarda, bir gerilla birliğinin başkanı olmanın ağır yükümlülükleri altında, son derece ağır maddi koşullar içinde geçen bir mücadelenin güçlüklerle dolu olan başlangıç evresinde yazılmışlardı: Bu da onun çalışma tarzını ve sarsılmaz iradesini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Emperyalizm Saldırmak için Bahane Aramaz
Küba Devrimi ile gerilla harekatı arasındaki ilişkilere günlükte sık sık değinilmektedir; bu günlüğü yayınlayarak devrim düşmanlarına, yankee emperyalistlerine ve müttefikleri olan Latin Amerikalı oligarşi yandaşlarına, Küba’yı tecrit ve istila etme yolundaki abluka tasarılarını güçlendirecek deliller vererek, onları tahrik edebileceğimiz söylenebilir. Olayları bu yönde değerlendirenlere “dünyanın neresinde olursa olsun, kötülükleri sürdürmek için yankee emperyalizminin hiçbir zaman bahaneye ihtiyacı olmadığını ve Küba Devrimini ezmek yolundaki çabalarının ülkemizde yayınlanan ilk devrimci yasayla birlikte başladığını hatırlatmak yerinde olur; bunun herkesce bilinen açık nedeni ise, emperyalizmin dünya gericiliğinin jandarması, karşıdevrimin sistemli başlatıcısı ve yeryüzünde varlığını sürdüren en gerici ve en insanlık dışı toplumsal yapıların savunucusu olmasıdır.
Devrimci hareketlerle dayanışma bir bahane olabilir ama yankee saldırıları için asla bir neden olmayacaktır. Bu bahaneyi vermemek için uluslararası dayanışmayı reddetmek, çağımızdaki toplumsal devrimlerin enternasyonalist kimliğine bütünüyle yabancı olan ve bundan doğacak tehlikeleri görmeyen gülünç bir siyasettir. Devrimci hareketle kurulan dayanışmaya son vermek, yankee emperyalizminin elindeki bahaneleri çürütmek değildir; gerçekte, onunla ve onun dünyaya egemen olma ve dünyayı köleleştirme siyasetiyle dayanışma içine girme anlamına gelecektir.
Che’nin Resimleri Birer Mücadele Simgesi Olmuştur
Che ve ortaya koyduğu olağanüstü örnek, bütün dünyada, gün geçtikçe daha fazla güç kazanmaktadır. Düşünceleri, kişiliği ve adı, ezilenlerin ve sömürülenlerin mücadelesine bayrak olmuştur ve bütün dünya aydınları ve öğrencileri arasında, büyük bir ilgi uyandırmaktadır.
Birleşik Amerika’da bile Zenci Hareketi ve sayıları her gün biraz daha artan ilerici öğrenciler, Che’yi bütünüyle benimsemişlerdir. Medeni haklar için ve Vietnam istilasına karşı yapılan en mücadeleci gösterilerde Che’nin resimleri birer mücadele simgesi olarak taşınmaktadır. Tarihte bir kişinin, bir ismin, bir örneğin, bu kadar kısa bir zamanda ve böylesine güçlü bir tutkuyla evrensel bir nitelik kazanması son derece enderdir; ya da hiç görülmemiştir. Bu, Che’nin bugünün ve gittikçe de yarının dünyasını belirleyen enternasyonalist düşünceyi, en katıksız ve en çıkar gözetmez biçimde temsil etmesinden doğmaktadır.
Geçmişte sömürgeci güçler tarafından ezilen, sömürülen, bugünse yankee emperyalizminin son derece büyük bir adaletsizlik, gerilik ve azgelişmişlik içinde tuttuğu bir kıtada, devrimci mücadeleyi, evrensel bir soluk gibi, emperyalist ve sömürgeci metropollere kadar taşıyan bu eşi bulunmaz kişi yükseltmiştir.
Emperyalistler bu örneğin gücünden ve onu tanıtabilecek herşeyden çekinmektedirler. Onları günlüğü yayınlamaktan alıkoyan, kitabın temeldeki önemidir: olağanüstü bir kişiliğin canlı anlatımı, barut fıçıları arasında, her günkü sıcak ve gerilim içinde yazılan bir gerilla dersi, halkları köleleştirenler karşısında, kiralık orduların karşısında Latin Amerika’nın güçsüz olmadığının gerçek ispatı...
Che’ye Maceracı Diyenler, Bolivya’ya Gitmesini Hata Görenler Sahte Devrimci Şarlatanlardır
Kendilerini Marksist, komünist olarak kabul eden ya da kendilerini lafla, başka ünvanlarla süsleyen ve Che’nin yanıldığını söylemekten, O’nu maceracı diye nitelemekten, ya da içlerinden en az saldırgan olanlar gibi, “öldüğünde Latin Amerika’da devrimci mücadelenin de son bulacağı” bir idealist diye nitelemekten çekinmeyen sahte devrimcilerin, oportünistlerin ve her türlü şarlatanın hiçbir zaman bilinmemesinde onların (emperyalistlerin) çıkarı da olabilir. Bu kişiler, “Tecrübeli bir gerilla ve bu düşüncelerin en büyük savunucusu olan Che, gerilla savaşında öldüğüne ve hareketi de Bolivya’yı kurtarmadığına göre, bu, ne kadar yanlış davranıldığını gösterir!..” diyorlar. Bu zavallılardan kaç tanesi, akıl yürütme tarzlarının, tavırlarının emperyalizm ve en gerici oligarşi yandaşlarınınkiyle tümüyle uyuşması karşısında yüzleri kızarmadan, Che’nin ölümüne nasıl sevindiler!
Bu kişiler başka türlü davranamayacakları için daha ilerde anlaşılacağı gibi, gerçekte gerilla gruplarını yok etmeyi, devrimci hareketi yavaşlatmayı, kendi gülünç ve utanç verici, siyasal uzlaşmalarını zorla benimsetmeyi amaçladıkları halde bir ara gerillalarla birlikte silahlı mücadele oyununa bile katılarak, hain yöneticileri ya da kendilerini haklı göstermeğe çalışıyorlar; bu yolla, halk için ve halkın kurtuluşu için çarpışmak istemeyen ve hiçbir zaman çarpışmayacak olanlar, devrimci düşünceleri kitleler için ne bir içeriği ne de mesajı olan dogmatik afyon haline sokarak karikatürleştirenler, halkın mücadele örgütlerini, bu kıtanın sömürülen halklarının gerçek çıkarlarıyla hiçbir ilgisi olmayan siyasetleri savunma araçları, iç ve dış sömürücülerle uzlaşma araçları haline getirenleri, haklı göstermektedirler.
Che Kendini Bir Nefer Olarak Görüyor ve Ölme İhtimalini Doğal Karşılıyordu
Che, mücadele sırasında ölebileceği ihtimalini son derece doğal karşılıyordu ve özellikle son yazılarında, bunun Latin Amerika’da devrimin kaçınılmaz ilerleyişini durduramayacağını vurguluyordu. Tricontinental’e gönderdiği mesajda bu düşüncesini bir kez daha ileri sürmüştü: “Tüm eylemimiz emperyalizme karşı bir savaş narasıdır... Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin... Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silâhlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle ve de savaş naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaksa, ölüm hoş geldi, safa geldi.”
Che, kendisini devrimin bir neferi olarak görüyor ve devrimden sonra hayatta kalma yolunda hiç bir çaba harcamıyordu. Bolivya’daki mücadeleyle birlikte Che’nin düşüncelerinin de başarısızlığa uğradığını savunanlar, gene aynı basit görüşle Marksizmin kurucuları da dahil, bütün büyük devrimci düşünür ve öncülerin düşüncelerini de yadsıyabilirler, çünkü onlar da eserlerini sonuçlandıramadılar ve soylu çabalarının ürününü göremediler. Che, düşüncelerinin gerçekleştiğini göremedi ama onları kendi kanıyla sulayarak güçlendirdi. Kendisini eleştiren sahte devrimcilere gelince; onlar siyasi alçaklıkları ve ebedi eylemsizlikleriyle birlikte, kendilerine özgü budalalıklarıyla yaşamaya devam edecekler.
Che, Bolivya’daki Mücadeleyi
Güney Amerika’nın Kurtuluşunun Bir Parçası Olarak Görüyordu
Güney Amerika’nın Kurtuluşunun Bir Parçası Olarak Görüyordu
Latin Amerika’da her geçen gün biraz daha tipikleşen devrimci örneklerden biri olan ve günlükte de görülebileceği gibi kendisine Bolivya Komünist Partisi sekreterliği unvanını yakıştıran Mario Monje’nin Che ile hareketin siyasi ve askeri yönetimini tartışmaya kalkışması anlamlıdır. Parti içindeki görevinden, bu amaç uğruna vazgeçeceğini ileri sürdüğüne göre, demek ki yalnızca böyle bir mevkide bulunmak bile, ona böyle bir ayrıcalığı isteme hakkını veriyordu.
Elbette ki, Mario Monje’nin gerilla konusunda hiçbir deneyi yoktu ve hiç çarpışmamıştı. Kendisini bir komünist olarak kabul ederek, Latin Amerika’daki birinci bağımsızlık savaşçılarının, yani öncülerin tersine, kendisini asla içine düştüğü alçak ve rezil şovenizmi aşmakla yükümlü görmemişti. Latin Amerika’da emperyalizme karşı yürütülecek mücadele hakkında böyle bir görüş taşıyan bu tür “komünist” önderler, Avrupalı sömürgecilerin devrinde, onlara yenik düşen yerli topluluklarının enternasyonalist düzeyinden daha aşağıda olduklarını gösterdiler.
İşte, Bolivya denilen ve tarihsel başkenti, her ikisi de Venezuelalı olan ilk kurtarıcılarının adını taşıyan bir ülkenin Komünist Partisi’nin şefi; bu kişi, halkının kesin kurtuluşu için, hedefini hiçbir şekilde bu ülkenin dar, yapay, hatta haksız olarak çizilen sınırları içine hapsetmeyen gerçek bir devrimci devin siyasi ve askeri yeteneğine bel bağlıyabilirdi; oysa o, komutanlığı talep etmek için utanç verici, gülünç ve haksız taleplerde bulunmaktan başka yapacak daha iyi bir şey bulamadı.
Denizle bağlantısı bulunmadığı için, acımasız ablukayla karşı karşıya kalmayı istemiyorsa, Bolivya’nın kendi kurtuluşu için, devrimin kendisine komşu olan ülkelerde zafere ulaşmasına ihtiyacı vardı. Ve Che’nin son derece büyük olan saygınlığı, yeteneği ve tecrübesi, O’nu, bu hareketi hızlandırmak açısından en uygun kişi haline getiriyordu.
Che, Bolivya’daki mücadeleyi ayrı bir olay saymıyor, onu Güney Amerika’nın öteki ülkelerine yayılmakta gecikmeyecek bir devrimci kurtuluş hareketinin bir parçası olarak görüyordu. O’nun amacı, Latin Amerika’nın emperyalizm tarafından köleleştirilen bütün halklarının ve Bolivya’nın kurtuluşu için mücadele etmek isteyen herkesin katılacağı ve her türlü sekterizmden arınmış bir hareket örgütlemekti.
Emperyalizmin Sahte Sınırlarını Kabullenen Şovenist Anlayış
Che bir görev, komutanlık ya da şan şeref için kişisel bir ilgi duymadı hiçbir zaman. Kıtanın hemen hemen bütün ülkelerinin ekonomik, siyasal ve toplumsal durumu göz önüne alındığında, Latin Amerika halklarının kurtuluşu için temel eylem biçimi olan devrimci gerilla savaşında, siyasal ve askeri kumandanın birleştirilmesi gerektiğine ve mücadelenin kentlerdeki rahat ve bürokratik yazıhanelerden değil, yalnızca gerilladan üretileceğine sarsılmaz biçimde inanıyordu. Ve bu konuda, genişlediğinde, Güney Amerika’da büyük ölçekli bir mücadeleyi sürdürmeye yönelen bir gerilla çekirdeğinin kumandasını deneysiz, dar ve şoven görüşlü, içi boş bir kafaya bırakmayı da, taviz vermeyi de kabul edemezdi.
Che, çeşitli Latin Amerika ülkelerindeki devrimci öğeler arasında çok kez etkin olan bu şovenizm gerici, gülünç ve kısır bir duygu olduğundan, ona karşı mücadele edilmesini istiyordu. Tricontinentale’e gönderdiği mesajında şöyle diyordu: “Altında çarpışılan bayrağın, insanlığın kutsal kurtuluş hedefi halini alacağı... gerçek bir proleter enternasyonalizmi gerekli; öyle ki yalnızca bugün silahlı mücadeleye sahne olan yerleri sayarsak, Vietnam, Venezuela, Laos, Gine, Bolivya bayrağı altında ölmek, bir Amerikalı, bir Asyalı, bir Afrikalı ve hatta bir Avrupalı için aynı ölçüde arzu edilir ve onur verici bir şey olsun. Bayrağı altında doğmadığımız bir ülkenin toprakları üstünde dökülen her damla kan, orada hayatta kalan kişinin daha ilerde kendi ülkesinin kurtuluş mücadelesine uygulamak için edineceği bir deney olacaktır. Ve kurtulan her halk, bir başka halkın kurtuluşu için verilecek savaşta kazanılmış bir aşamadır.”
Öte yandan, Che, gerilla gurubu içinde çeşitli Latin Amerika ülkelerinden savaşçıların da yer alması gerektiği ve Bolivya’da gerillanın, çıraklık devrelerini çarpışmalar sırasında geçirecek devrimciler için bir okul olacağı düşüncesindeydi. Bu arada, bu görevde kendisine yardımcı olmaları için, yanında Bolivyalılarla birlikte, deney sahibi gerillalardan oluşan küçük bir çekirdeğin de bulunmasını istiyordu. Bunların hemen hepsi, Küba’daki devrimci mücadele sırasında, Sierra Maestra’da arkadaşları olmuştu; Che hepsinin yeteneğini, değerlerini ve fedakârlığını yakından biliyordu. Che’nin çağrısına karşılık vermede hiçbiri tereddüt etmedi, O’nu terk etmedi ve kendisini satmadı...
Che Astımının Yarattığı Bedensel Acıyı Demirden Bir İradeyle Yendi
Che, Bolivya’daki kampanyasını, büyük bir sebat, ustalık, sabır ve örnek bir tutum içinde yürüttü: Che’nin bu nitelikleri çok önceleri dile düşmüştür. Yüklendiği görevin öneminin derinden bilincinde olan Che’nin her an kusursuz bir sorumluluk duygusu içinde davrandığı söylenebilir. Gerilla herhangi bir ihmalde bulunduğunda, Che, gerillayı bu konuda uyarma ve bunu giderme konusunda acele eder ve bunu günlüğüne geçirirdi.
Che’ye karşı, inanılmaz sayıda karşıt-etken birleşerek harekete geçti. Gerilla, içlerinden bazıları hasta ya da iyileşme devresinde olan ama değerli öğelerden oluşan bir kolundan geçici olarak ayrıldı; birkaç günlük diye kararlaştırılan bu ayrılık bitmek tükenmek bilmez aylar boyu sürmüştü. Ve Che, bütün bu süreyi keşiflere ayırdı, çünkü son derece engebeli bir arazi yüzünden, iki grup arasındaki ilişki kopmuştu. O sıralar Che, astım nedeniyle nefes darlığı çekiyordu, astımını çok basit ilaçlarla yatıştırıyordu. Ancak, bu ilaçlar bulunamadığı zaman, hastalık müthiş bir düşman haline geliyordu. Örneğin, o günlerde gerilla için ihtiyat olarak depoladığı ilaçlar düşman eline geçti ve birden amansızca bastıran hastalık ağır bir sorun oldu, Ağustos sonunda, daha önce bağlantısını yitirdiği gerillaların yok edilmesinin de olayların gelişiminde büyük bir rolü oldu. Ama Che, çektiği bedensel acıyı demirden bir iradeyle yendi, mücadeleyi kösteklemedi ve cesaretini asla yitirmedi.
Devrimci: İnsan Soyunun En Yüksek Düzeyi
Birgün Che Bolivya’da gerillacılara şunları demişti: “Bu türden bir mücadele bize devrimci olma ve insan soyunun en yüksek düzeyine ulaşmak fırsatını sağlıyor. Ama aynı zamanda bize insan olmak imkânını da sunuyor. Kendilerinde bu iki aşamaya ulaşacak gücü bulamayan, bunu açıkça söylesin ve gerillayı terk etsin!”
Son ana dek onunla birlikte mücadele edenler, bu onurlu sıfatlara layık olmuşlardır. Onlar, bugün, tarihin gerçekten çok güç ve çetin bir göreve çağırdığı insan ve devrimci türünü simgelerler. Bu görev Latin Amerika’nın devrimci dönüşümüdür.
Halklarımızın kaderini kuşkuya yer vermeksizin tehdit eden bu gerçek durum karşısında, hangi liberal, hangi burjuva reformisti ve hangi eylemde bulunamayan şarlatan sahte devrimci, bilimsel ve teknik alanda bağımlı olduğumuz ve gittikçe de daha çok bağımlı olacağımız sanayileşmiş dünyaya ve özellikle Birleşik Amerika’ya oranla yüzlerce yıllık geri kalmışlığımızı yok edecek çözüm yolunu gösterebilir? Bu çözüm yolu, ileriye götürmek amacıyla, dünyanın bu bölümündeki manevi ve maddi insani güçleri bir araya toplayan köklü ve hızlı bir devrimci dönüşümden başka nedir? Eğer herhangi biri, böyle bir formülü, bizi o noktaya götürecek sihirli yolu Che’nin, oligarşileri, despotları ve politikacıları, yani yankee uşaklarını ve yankee tekellerini yani efendileri silip süpüren yolundan başka bir yolu gösterebilecekse, bunu mümkün olduğu kadar çabuk yapsın ve Che’yi reddetmek üzere ortaya çıksın.
Latin Amerika halkını meydana getiren ve ezici çoğunluğu aşırı ölçüde yoksul olan yaklaşık 300 milyon insana gerçek bir umut sağlayacak saygıdeğer bir karşılığı da gerçekte, hiç kimse veremez. Üstelik bu nüfus 25 yıl içinde 600 milyona ulaşacaktır ve maddi yaşamlarının düzelmesi, eğitim ve uygarlıktan yararlanmak hepsinin hakkıdır. Bunun için Che’nin hareketi ve düşüncelerini cesaretle savunmak için O’nun yanında toprağa düşenlerin karşısında susmak daha pratik olacak. Çünkü bir kıtayı kurtarmak gibi soylu bir harekete kalkışan bu bir avuç insanın yarattığı destan, insan kahramanlığının, insan iradesinin ve büyüklüğünün en yüce delili olarak kalacaktır. Onların ortaya koyduğu örnek, bilinçleri aydınlatacak ve Latin Amerika halklarının mücadelesine yol gösterecektir. Çünkü Che’nin yaptığı kahramanca çağrıya, uğruna hayatını verdiği yoksullar ve sömürülenler kulak kabartacaktır. Ve, silaha sarılıp kesin kurtuluşlarını elde etmek için uzanacak ellerin sayısı ne kadar çok olacaktır.
Che’nin Şehit Oluşu
Che son satırlarını 7 Ekim günü yazdı. Ertesi gün saat 13’te çevresindeki çemberi yarmak için geceyi beklerken, dar bir boğazda kalabalık bir düşman gücü saldırıya geçti. O sıralarda müfrezeyi oluşturan çok az sayıdaki insan, hava kararıncaya değin, kendilerine saldıran, sayıca çok üstün bir düşmana karşı, çağlayan yatağında, yukarı sırtlarda, çoğu kez tek başına kahramanca savaştı. Che’nin en yakınındaki gruptan artık hayatta kalan yoktu. Her şey, o sırada sağlık durumu son derece ağırlaşan doktor ve aşırı yorgun bir Perulu gerillayla birlikte olan Che’nin, arkadaşlarının daha güvenli bir yere çekilmelerini sağlamak için elinden geleni yaptığını ortaya koymaktadır. Bu da, O’nun yaralanma nedenini açıklamaktadır. Doktor, bu çarpışma sırasında değil, ama birkaç gün sonra, Boğaz’a çok yakın bir yerde ölmüştür. Kayalık ve son derece engebeli arazi, zaman zaman gerillaların kendi aralarında tam bir bağlantı kurmalarını bile engelliyordu. Che’den birkaç yüz metre ileride, boğazın öteki girişinde mevzilenmiş olan ve içlerinde İnti Peredo’nun da bulunduğu savaşçılar, hava kararıncaya dek, saldırıya başarıyla karşı koydular ve daha sonra, düşmandan uzaklaşmayı ve daha önce kararlaştırılan toplanma noktasına doğru ilerlemeyi becerdiler.
Che’nin, yaralandıktan sonra da, namluya çarpan bir kurşunla M-2 tüfeği kullanılmaz hale gelinceye kadar, yaralı olduğu halde, çarpıştığını kesin olarak öğrenmiş bulunuyoruz. Üzerindeki tabancanın da mermisi tükenmişti. Bu inanılmaz nedenler onun canlı olarak ele geçmesine yol açtı. Bacaklarındaki yaralar yürümesini engelliyordu, ama öldürücü değildi. Higueras köyüne götürüldükten sonra, yaklaşık 24 saat daha hayatta kaldı. Kendisini ele geçirenlerle tek bir kelime olsun konuşmadı ve hakaret etmeğe çalışan sarhoş bir subayın suratının tam ortasına tokatı indirdi.
La Paz’da toplanan Barrientos, Ovando ve diğer askeri şefler büyük bir cüretle Che’nin öldürülmesi için karar aldılar. Bu alçakça kararın Higueras köyünün okulunda nasıl uygulandığı, en ufak ayrıntılarına dek biliniyor. Yankee yetiştirmesi Binbaşı Miguel Avoroa ve Albay Andres Selnich, Assubay Mario Terzan’a bu cinayet için gerekli silahı verdiler. Fitil gibi sarhoş olan astsubay okula girdiğinde Che, biri Bolivya’lı, diğeri Peru’lu olan iki gerillayı haklayan silah seslerini duymuştu. Kendi celladının bocaladığını görünce, son derece sakin bir sesle “Hadi korkma ateş et.” dedi. Astsubay gerisin geriye dışarı çıktı. Komutanları Avoroa ve Selnich’in vur emrini tekrarlaması üzerine tekrar içeri girerek elindeki makineli tüfeğin kurşunlarını Che’nin üzerine boşalttı. Che’nin çarpışmadan birkaç saat sonra öldüğü söylentileri yayıldığı için, cellatları, Che’nin hemen ölmemesi için başına ve kalbine ateş edilmemesini emretmişti. Che’nin can çekişmesi zalimce uzatıldı ve bu durum, sarhoş bir çavuş Che’nin sol yanından tabanca ile ateş edene dek sürdü. Bu durum, Che’nin tutsak aldığı bir çok Bolivyalı subay ve askerin hayatları karşısında gösterdiği özenle tam bir karşıtlık içindedir.
Daima, zafere doğru!
(Fidel Castro’nun Che’nin Bolivya Günlüğü’ne yazdığı önsözden, Mayıs 1968)
Betancourt iktidara geldiği zaman Venezüella’da bulunuyordum. 3-5 dolarım daha olduğundan aklıma Küba’ya gitmek geldi. Fidel Castro Havana’yı ele geçirmişti. Doğru hatırlıyorsam başkente giriş, 6 Ocak’ta olmuştu. Belki de 5’inde. Ben, Havana’ya 20 Ocak’ta, tuhaf bir zamanda geldim, hemen bir otele yerleştim.
(...)
Öğleden sonra, hiç tanımadığım, hattâ adını bile duymadığım Aleyda’dan telefon geldi. Telefon eden kadın “Che”nin sekreteriydi, henüz karısı olmamıştı. Şöyle diyordu: “Komutan Guevara size arabasını yolluyor. Cabana barakalarında sizi bekleyecek.” Gittiğimde söylenenin doğruluğunu anladım. Beni büyük bir odaya soktular. Odada çeşitli eşyalarla birlikte
kocaman bronz bir yatak vardı. Ama “Che”, hamakta yatıyordu. Beline kadar soyunuktu. Yalnızca pantolon giyiyordu.
Oraya vardığımda çok şiddetli bir astım nöbeti geçiriyor, bir soluk alma âleti kullanıyordu. Kendine gelmesini beklerken yatağın üzerine oturdum ve sözü açmak için seslendim: “Komutan!..”
“Che” konuşmamı keserek şöyle dedi: “Bak Allende, senin kim olduğunu biliyorum. 1952 başkanlık kampanyası sırasında yapmış olduğun iki konuşmanı duydum. Biri çok iyi, öteki çok kötüydü. Bu nedenle, birbirimize tam bir güven duyabiliriz. Zira, senin nasıl bir insan olduğun konusunda çok açık bir kanıya sahibim.”
İlk anda duraksadığımı hatırlıyorum. Dilediği gibi konuşmasını sağlamak amacıyla sustum ve hemen hemen hiç konuşmadan, salt dinlemekle yetindim. Konuşma ilerleyip, üstümdeki ilk olumsuz etki kalkınca, “Che”nin, entelektüel değerini, insanca duygularını, kıtanın sorunlarını kavrayışını ve halkın mücadelesine ilişkin gerçekçi değerlendirmesini daha iyi değerlendirir duruma geldim.
Salvatore Allende(“Regis Debray’la Konuşma”dan)
Che Guevara’ya ne kadar hayran olduğumu biliyorsunuz.Aslında onun sırf bir aydın değil, çağımızın en mükemmel insanı da olduğuna inanıyorum. Bir savaşçı, bir insan ve kuramlarını mücadele anındaki kişisel deneyiminden türeterek devrim davasını ileriye götürebilmiş bir kuramcı.
Jean Paul Sartre
Che Guevara’nın ölümü, Marksizme hiçbir yakınlık duymayan insanlara keder ve düşkırıklığı verdi. Giderek büyük güçlerin iş ilişkilerine teslim olan bir dünyada kahramanlığı, şövalyeliği ve serüveni temsil ediyordu Che’nin varlığı. Bizim için ise zaferin her zaman büyük müfrezelere ait olmayabileceği umudunun ifadesiydi.
En tutucularımız, sayıların ve silahların bir kez daha kazanmış olmasından, Küba’daki on iki kişilik serüvenin bir daha yaşanmamasından ötürü içten bir üzüntü duydular. Boş umutların, eşitsizliğe karşı verilen kavganın sonu muydu bu? Gelgelelim Che’nin ölüm biçimi bir rahatlama getirdi. O’nun yakalandıktan sonra vurulması, Bolivya’daki otoritelerin tutsak bir Che’den bile korktuklarını göstermiyor muydu? O’nu yargılamak üzere mahkemeye çıkarmaktan korkmuşlardı, sesinin duruşma salonundan yükselecek yankılarından korkmuşlardı, bir kaşık suda boğacakları adamın dış dünyanın insanları tarafından nasıl sevildiğini herkesin görmesinden korkmuşlardı.
Ama bu korku, O’nun efsanesinin dilden dile dolaşmasına yardım edecek, efsaneler ise bildiğimiz gibi kurşun geçirmez.
Graham Grene
Amerika’nın özgür bir toprağı olan Küba’da, egemenlik üzerinde değişmez hakkını fiilen kullanan ve seçim hakkını doğrudan doğruya ve açık bir şekilde kullanan halk Jose Marti’nin heykeli etrafında milli bir meclis halinde toplanmış bulunmaktadır.
Kendini aynı zamanda Bizim Amerika halklarının da tercümanı Küba halkının milli meclisi kendi adına aşağıdaki noktaları açıklar: Milli Meclis kendi kaderini tayin etme hakkına, kıtanın kardeş milletlerinin egemenlik ve haysiyetine tecavüz eden Amerikan emperyalizmi tarafından dikte ettirilmiş “San Jose de Costa Rica” adındaki Deklarasyonu açık bir şekilde ve bütün yönleri ile mahkum eder.
Meclis aynı zamanda Amerikan emperyalizminin, yüz yıldan fazla bir süredir Latin Amerika ülkelerinin kendi işleri üzerinde uyguladığı açık ve caniyane müdahaleleri de enerjik bir şekilde mahkûm eder. Bu ülkeler defalarca kendi topraklarının Meksika’da, Nikaragua’da, Haiti’de, Dominik ya da Küba’da istila edildiğini görmüşlerdir. Yankee emperyalistleri yırtıcılıklarının etkisiyle Teksas gibi geniş zengin bölgeleri, Panama Kanalı gibi esas bakımından stratejik değerde olan merkezleri ele geçirmiş, Porto Rico gibi tüm ülkeleri işgal etmişlerdir ve nihayet (Amerikan) deniz piyadesi kadınlarımızla, kızlarımızla utanılacak bir davranışta bulunmuş ve Küba tarihinin en temiz sembolü olan Jose Marti’nin resimlerine saldırmakta tereddüt etmemiştir. (...)
Halkın Milli Meclisi, Jose Marti’nin önceden görmüş olduğu üzere, gözü doymaz emperyalistlerin “egemenliğini Amerika’ya yaymak” ve yine Jose Marti tarafından belirtildiği gibi böylece borçlar, kanallar ve demiryolları zehiri”ni daha iyi aşılamak yolunda bugüne kadar yararlanılan Monroe Doktrini’nin muhafazası ile ilgili çabaları reddeder.
Küba Halkı’nın Milli Meclisi şu noktaları mahkum eder:
- Washington’un emirleri karşısında eğilmek için kendi halklarının sesini duymayan hükümetleri,
- Oligarşilere bağlı ve baskıcı emperyalizm politikası tarafından ele geçirilen yayın organlarının sistemli bir şekilde içine düştükleri aldatmacayı,
- Amerikan ve Washington tröstlerinin gerçek aletleri olan Amerikan basın ajanslarının elindeki haber alma monopolünü,
- Her ülkenin işçi, köylü, entelektüel ve büyük kitlelerin örgütlenip sosyal ve milli istekleri uğruna mücadele etmelerini engelleyen baskı kanunlarını,
- Zenginliklerimizi sürekli olarak yağma eden, işçi ve köylülerimizi sömüren, tasarruflarımızın kanını emen, onları geri bir durumda tutan ve Latin Amerika’nın politikasını kendi amaç ve çıkarlarına tabi kılan emperyalist monopol ve teşebbüsleri,
Nihayet Küba Halkının Milli Meclisi insanların, insanlar ve geri kalmış ülkelerin emperyalist mali sermaye tarafından sömürülmesini mahkum eder;
Küba Halkı’nın Milli Meclisi, ekonomik, politik ve sosyal istekleri uğruna mücadele etmeleri için işçileri, köylüleri, öğrencileri, entelektüelleri, Zencileri, Kızılderilileri gençleri, kadınları ve ihtiyarları görevlendirir; ezilen ve sömürülen milletlerin kendi özgürlüklerini elde etme amacı ile mücadele etmeleri görevini, bulundukları kıta hangisi ve aradaki uzaklık ne olursa olsun bütün ezilen, sömürgeleştirilmiş, sömürülen ya da herhangi bir tecavüzün kurbanı olan bütün halkları desteklemeyi her halk için görev olarak tanır. Dünyanın bütün halkları kardeştirler!
Küba Halkı’nın Milli Meclisi Latin Amerika’nın çok yakın bir zamanda birleşik, başarılı, ekonomilerini Amerikan emperyalizminin eline teslim edilmiş bir av haline sokan ve iyice şartlandırılmış bakanların utanç verecek tarzda despot efendileriyle bir koro teşkil ettikleri milletlerarası toplantılarda seslerini gerçekten duyurmalarına engel olan bağlardan kurulmuş bir halde yürümeye başlayacağına inanmaktadır. Bu amacın gerçekleşmesi için, herbirinin serbest iradesi ve hepsinin birden isteği üzerine kurulmuş gerçek bir dayanışmayı kurma imkânı ülkelerimize sağlayacak olan ortak Latin Amerika kaderi yolundaki çalışma azmini yeniden açıklar. Bu kurtulmuş Latin Amerika için yapılan mücadelede, temsil görevlerini zorbalıkla ele geçiren köleleşmiş seslerin ortasında şimdi, halkların karşı konmaz bir güçteki temiz sesi yükselmektedir. Bu ses kömür ve kalay madeni ocaklarının içinden, fabrikalardan, şeker tasfiyehanelerinden, Zapata ile Sandino’nun varisleri olan roto’lar, cholo’lar, jibaro’ların özgürlük kollarını havaya kaldırdıkları feodal topraklardan yükselen sestir; bu ses öğrencilerimizin, kadınlarımızın, çocuklarımızın ve bilge ihtiyarlarımızın sesidir; bu ses şairlerimizle romancılarımızda yankılanan sestir.
Küba Halkı’nın Meclisi bu kardeş sesine karşılık veriyor: Evet! Küba batmayacaktır!
Küba bugün Latin Amerika’nın ve dünyanın karşısında tarihi yeminini yaparak vaadlerinde sadık kalmayı taahhüt etmektedir.
Ya Vatan, ya Ölüm!
(1959’da Ulusal Meclis’in ilan ettiği deklarasyon)
Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara
Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara
Bakma şimdi durgunsa, bir şahan gibi duruyorsa
Yorgundur, savaşlar görmüştür, çeteciler barındırmıştır
Yani satılmış değillerdir hiç tüfek patlamıyorsa
Alaçamın, mor meşenin ardına silah çatıp yatmağa
Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara
Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara
Unutulmuş uzak tarlalar yalazında
Sazıyla, türküleriyle kardeşliğe vurgun
Bütün ulusların halkları gibi
Ve yalnız büyük fırtınalarda kımıldayan
Bizim de halkımız vardır Che Guevara
Unutulmuş uzak tarlalar yalazında
Sazıyla, türküleriyle kardeşliğe vurgun
Bütün ulusların halkları gibi
Ve yalnız büyük fırtınalarda kımıldayan
Bizim de halkımız vardır Che Guevara
Bizim de ozanlarımız vardır Che Guevara
Sağ çıkmış güneşsiz taş odalarda
Yüreğiyle barışa, sevgiye yönelmiş
Çelik öfke bir yanı, bir yanı uysal mavi
Eğilmeden dimdik geçmiş, demir kapılardan
Bizim de yiğit insanlarımız vardır Che Guevara
Sağ çıkmış güneşsiz taş odalarda
Yüreğiyle barışa, sevgiye yönelmiş
Çelik öfke bir yanı, bir yanı uysal mavi
Eğilmeden dimdik geçmiş, demir kapılardan
Bizim de yiğit insanlarımız vardır Che Guevara
Bizim de delikanlılarımız vardır Che Guevara
Yokluklardan biyol kopup gelmiş
Üç zeytin üç ekmek üniversitelerde
Su gibi kızlar çarpar önce, alkol vurur
Öfkeli dolanır caddelerde
Ve başkaldırırlar akılları suya erende
Yokluklardan biyol kopup gelmiş
Üç zeytin üç ekmek üniversitelerde
Su gibi kızlar çarpar önce, alkol vurur
Öfkeli dolanır caddelerde
Ve başkaldırırlar akılları suya erende
Çünkü Vietnam hepimizin Vietnam’ı
Kongo hepimizin Kongo’su
Bir kere özsu yürümüştür dallara
Patlayacaktır ağır sancılarla karanlıklar
Varmak için o güzel yarınlara
Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara
Metin Demirtaş
Kongo hepimizin Kongo’su
Bir kere özsu yürümüştür dallara
Patlayacaktır ağır sancılarla karanlıklar
Varmak için o güzel yarınlara
Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara
Metin Demirtaş
Bolivyalı Küçük Asker
Bolivyalı küçük asker,
Bolivyalı küçük asker,
sırtında tüfeğin, gidiyorsun
tüfeğin Amerikan malı
tüfeğin Amerikan malı
Bolivyalı küçük asker
tüfeğin Amerikan malı.
Bolivyalı küçük asker,
sırtında tüfeğin, gidiyorsun
tüfeğin Amerikan malı
tüfeğin Amerikan malı
Bolivyalı küçük asker
tüfeğin Amerikan malı.
Sinyor Barrientos verdi onu sana
Bolivyalı küçük asker
Mister Johnson’un armağanı
kardeşini vurman için
kardeşini vurman için
Bolivyalı küçük asker
kardeşini vurman için
Bolivyalı küçük asker
Mister Johnson’un armağanı
kardeşini vurman için
kardeşini vurman için
Bolivyalı küçük asker
kardeşini vurman için
Kim bu ölü, bilmiyor musun
Bolivyalı küçük asker?
Bu ölü Che Guevara,
Arjantinliydi Kübalıydı
Arjantinliydi Kübalıydı
Bolivyalı küçük asker
Arjantinliydi Kübalıydı.
Bolivyalı küçük asker?
Bu ölü Che Guevara,
Arjantinliydi Kübalıydı
Arjantinliydi Kübalıydı
Bolivyalı küçük asker
Arjantinliydi Kübalıydı.
En iyi dostundu senin,
Bolivyalı küçük asker
yoksulların dostuydu
doğudan dağlara kadar
doğudan dağlara kadar
Bolivyalı küçük asker
doğudan dağlara kadar.
Bolivyalı küçük asker
yoksulların dostuydu
doğudan dağlara kadar
doğudan dağlara kadar
Bolivyalı küçük asker
doğudan dağlara kadar.
Gitarım tepeden tırnağa
Bolivyalı küçük asker
yas tutuyor, ağlamıyor
ağlamak insan işi
ağlamak insan işi
Bolivyalı küçük asker
ağlamak insan işi.
Bolivyalı küçük asker
yas tutuyor, ağlamıyor
ağlamak insan işi
ağlamak insan işi
Bolivyalı küçük asker
ağlamak insan işi.
Sırası değil ağlamanın
Bolivyalı küçük asker
ele mendil yakışmaz şimdi
ele tırpan yaraşır
ele tırpan yaraşır
Bolivyalı küçük asker
ele tırpan yaraşır.
Bolivyalı küçük asker
ele mendil yakışmaz şimdi
ele tırpan yaraşır
ele tırpan yaraşır
Bolivyalı küçük asker
ele tırpan yaraşır.
Para veriyorlar sana
Bolivyalı küçük asker
alıp satıyorlar seni
bu iş zalimin işi
bu iş zalimin işi
Bolivyalı küçük asker
bu iş zalimin işi.
Bolivyalı küçük asker
alıp satıyorlar seni
bu iş zalimin işi
bu iş zalimin işi
Bolivyalı küçük asker
bu iş zalimin işi.
Vakti geldi uyanmanın
Bolivyalı küçük asker
dünya ayağa kalktı
erkenden doğdu güneş
erkenden doğdu güneş
Bolivyalı küçük asker
erkenden doğdu güneş.
Bolivyalı küçük asker
dünya ayağa kalktı
erkenden doğdu güneş
erkenden doğdu güneş
Bolivyalı küçük asker
erkenden doğdu güneş.
Doğru yolu tutmaya bak
Bolivyalı küçük asker
kolay bir yol değil bu
kolay değil, düzgün değil
kolay değil, düzgün değil
Bolivyalı küçük asker
kolay değil, düzgün değil.
Bolivyalı küçük asker
kolay bir yol değil bu
kolay değil, düzgün değil
kolay değil, düzgün değil
Bolivyalı küçük asker
kolay değil, düzgün değil.
Şunu öğrenmen gerek
Bolivyalı küçük asker
kardeş dediğin vurulmaz
kardeşini vurmaz insan
kardeşini vurmaz insan
Bolivyalı küçük asker
kardeşini vurmaz insan.
Nicolas Guillen
Bolivyalı küçük asker
kardeş dediğin vurulmaz
kardeşini vurmaz insan
kardeşini vurmaz insan
Bolivyalı küçük asker
kardeşini vurmaz insan.
Nicolas Guillen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
SESSİZ KALMA.