26 Aralık 2010 Pazar

Para, cop ve türbanlı bir hikaye!


AKP’nin en çok yatırım yaptığı şehirlerden biri olan Bursa’da, Bursa sermayesinin kıskacında ve onlara peşkeş çekilen bir üniversite: Uludağ Üniversitesi.
Uludağ Üniversitesi’nin 15 tane kampüsü bulunmakta. Merkez kampüs diye de geçen Görükle Kampüsü yaklaşık 40 bin öğrenciyi barındırıyor.
Üniversitenin neredeyse bütün kampüsleri kentin merkezinin çok uzağında. Hal böyle olunca 50 bin üniversiteli şehrin halkıyla, kentin merkeziyle nefes alamamakta ya da diğer bir deyişle alması istenmemektedir.
“Üniversiteye Hoşgeldiniz!”
Kayıt zamanlarında her şehirde olduğu gibi Bursa’da da öğrencileri badem bıyıklı cemaat ağabeyleri ve ‘güler yüzlü’ cemaat ablaları karşılıyor. Yani Uludağ Üniversitesi’ne gelenlerin ilk karşılaştığı şey AKP oluyor. Oradan cemaat evleri, cemaat ağabeyleri, ablaları…
Bunu tercih etmeyenlerin karşısına yurtlar çıkıyor. Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bağlı yurtlarda ise yine cemaat ve ülkücü reisler. Burada yapılanan ülkücü teşkilat ilerici, solcu öğrencileri yurtlarda barındırmamak için elinden geleni yapmakta. Gerekirse tehdit etmekte, sıkıştırmakta ve gerekirse dövmektedir. Kürt öğrencilere karşı, bütün yurt ‘bunlar PKK’lı’ diye kışkırtılmakta ve sık sık fiziki saldırı gerçekleştirilmektedir.
Cemaat; düzenli olarak yaptığı sohbetleri, düzenlediği gezileri, bulduğu bursları, yaptığı kıyafet yardımları, hatta bazı dersler için verdiği sınav sorularıyla öğrencileri bir şekilde kendine mahkûm etmekte.
Dolayısıyla bütün bunlardan yaka silken öğrencilerin tek tercihi merkez kampüsün 1 km uzağında bulunan Görükle’de eve çıkmak oluyor. Bu bölgede ise öğrencilerin karşısına uyuşturucu tacirleri çıkıyor. Herkesin gözü önünde uyuşturucu satılıyor, devlet de buna izin veriyor.

Yani AKP Uludağ’da kendisine “bağlayamadığı” üniversite öğrencisini kentin merkezinden uzak tutarak tabiri yerindeyse sürgüne yolluyor.
2008’deki Rektör Atamaları: Durmak Yok Yola Devam
Uludağ Üniversitesi’nin son rektör ataması da AKP’nin üniversitelere dönük planını açıkça göstermiştir. Seçimlerde en çok oyu alan Merih Yurtkuran YÖK tarafından liste dışında bırakılınca Abdullah Gül’e sunulan listede seçimlerde ikinci sırada yer alan ve AKP’ye yakınlığıyla bilinen Medet Mete Cengiz birinci sıradan aday gösterilmiş ve Abdullah Gül tarafından Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü’ne atanmıştır.
Makamına çıktığı ilk günkü icraatı yine AKP’ye yakınlığıyla bilinen Çavuş Holding’in patronu Muharrem Çavuşoğlu’nun gönderdiği “Durmak Yok Yola Devam” yazılı pastayı ziyaretçilerine ikram etmek oldu.
Ayrıca Bursa’da yapım aşamasında olan teknik üniversite rektörlüğüne de tanıdık bir isim atandı. Kasım ayında yapılan atamada, Bursa Teknik Üniversitesi Rektörlüğü için Cumhurbaşkanı’na gönderilen listenin ilk sırasında Ali Sürmen yer alıyordu. Sürmen, Türkan Saylan’a hakaret eden bir maili diğer öğretim üyeleri ile paylaştığı için üniversite yönetimi tarafından mail adresi bloklanmıştı. Ali Sürmen Uludağ Üniversitesinin 2008’deki rektör atamalarında da kendine (Merih Yurtkuran YÖK tarafından saf dışı bırakılınca) yer bulmuştu
Üniversite Patronların Kıskacında
Söz konusu şehir sanayi şehri Bursa olunca sermaye de üniversiteyi sarmalıyor. Birçok işadamı neredeyse her hafta üniversiteye gelip, kariyer günleri düzenlemekte, iş olanakları sunmaktadır. Hatta TOFAŞ, Renault gibi firmalara mühendis yetiştirmek için üniversite bünyesinde Otomotiv Mühendisliği bölümü açılması için gerekli altyapılar hazırlanıyor. Teknik Bilimler Yüksek Okulu da yine Bursa sanayisine ara eleman yetiştirmek için çalışmaktadır.
Üniversite bünyesinde faaliyet gösteren toplulukların toplantıları ve etkinlikleri holdinglerin seminerleri ve dershanelerin tanıtım kampanyaları sebep gösterilerek ertelenmekte ve hatta engellenmektedir. İzin verildiğinde ise rektörlük salonlarında yapılmak istenilen etkinlikler için salon kirası istenmekte hatta salon görevlisinin bir günlük yevmiyesinin verilmesi zorunlu tutulmaktadır.
Ticarethane mantığı ile çalışan bir Tıp Fakültesi
AKP’nin sağlıkta yaptığı dönüşüm, haliyle tıp fakültesi ve ona bağlı olan üniversite hastanesine yansıyor. Milyonları bulan borçlarından kurtulmaya çalışan tıp fakültesi hastanesi tam bir ticarethane mantığıyla çalışıyor.
Öğretim görevlileri üniversite yönetiminin baskısıyla da daha fazla hastaya bakabilmek için öğrencilere daha az vakit ayırmakta ve hatta derslere bile girmemektedir. Öğrenciler ise personel eksikliklerini kapatmak için hemşirelerin ve hasta bakıcıların yapmaları gereken işleri yapmaktadır. Özellikle 6. sınıf öğrencileri bedava iş gücü olarak hazır beklemektedir.
Uzmanlığını almak isteyen öğrenciler için dershaneye gitmek neredeyse zorunlu hale geliyor. Bursa’da bulunan ve bu durumdan faydalanan TUS dershaneleri “TUSEM” ve “TUSDATA” üniversite yönetimine yüklü miktarda para vererek okulun içinde reklam faaliyetleri düzenlemekte ve-bu dershanelerin bulunması bile yasadışıyken-dekanlıktan aldıkları izinle dersleri bölmekte öğrencilerin etkinliklerini iptal edebilmektedir.
Yeni Anayasa ile gelen ‘özgürlükler’
Özel Güvenlik Biriminin sayısı da, 2010–2011 öğretim yılının başlamasıyla üniversitenin içinde fark edilir derecede artış gösterdi. Her köşe başında görülebilecek özel güvenlikler üniversitenin içinde tabiri caizse Western filmlerinden çıkıp gelmiş şerifler gibi dolaşıyorlar. Mühendislik – Mimarlık Fakültesi’nin önünde bulunan ve ilerici öğrencilerin yoğunlukta olduğu çardaklarda neredeyse öğrenci sayısı kadar sivil polisin bulunması ve konuşulanları dikkatle dinlemesi yapılan hareketleri dikkatle incelemesi AKP’nin gençlikten aslında ne kadar korktuğunu gözler önüne seriyor.
Aslında polisin açıktan açığa varlığının hissedildiği şehir merkezindeki ve Resim-İş Öğretmenliği Anabilim Dalı’nın bulunduğu kampüste işler biraz daha ilginç. Kampusün içinde değil sivil polis ya da ÖGB, 3 katlı polis karakolu var.
AKP’nin 'bıktıran demokrasi' işbaşında
YÖK’ün yayımladığı fermanları protesto etmek için yapılacak eyleme çağrı yapmak için Gençlik Muhalefeti, Emek Gençliği ve TKP’li Öğrenciler bir bildiri kaleme aldılar. Bunu üniversitenin içinde dağıtmak istediklerinde sivil polislerle karşılaşan öğrenciler, ertesi gün bildirileri tekrardan dağıtmak isteyince bu sefer ÖGB engeliyle karşılaştılar. Bildirileri ellerinden alınan öğrenciler aynı gün eylemlerini yaptılar.
Türban ‘demokrasi ve özgürlük’ adı altına üniversiteye girebilirken, öğrencilerin her türlü demokratik hakkı kısıtlanmakta.
Türban gündemi de AKP’nin Uludağ Üniversitesinde uyguladığı tasfiye ve yıldırma planını gözler önüne seriyor. 2007 yılında gündeme gelen türbana, akademisyenlerin büyük bir kısmı duruma karşı çıkmış ve Uludağ Üniversitesi ÜKD’nin başlattığı imza kampanyasına en çok imza veren üniversitelerden birisi olmuştu. Ancak 2010 yılında, yaratılan korku atmosferinin sonucu olarak, sadece birkaç ilerici akademisyen olaya tepki gösterdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SESSİZ KALMA.