6 Aralık 2010 Pazartesi

WIKILEAKS’İN ARKASINDA “YAHUDİ LOBİSİ VAR” DİYENLER BU YAZIYI OKUSUN

Wikileaks belgelerinin ortaya saçılmasının hemen ardından bir “Yahudi lobisi” tartışması başladı. Hükümete ve yandaş medyaya göre; Wikileaks belgeleri Yahudi lobisi ya da İsrail tarafından Arap ülkelerini ve AKP’yi zor durumda bırakmak için sızdırılmıştı. Wikileaks’in yayınladığı belgelerin neden, kimler tarafından ve nasıl sızdırıldığı, hangi süzgeçlerden geçtiği meseleleri üzerine kafa yormak, kuşkusuz önemli. Ama söz konusu belgelerin sahte olmadıkları biliniyor. Bunlar Amerikan belgeleri. Nitekim ABD de bunu kabul etmiş durumda. Ama “Yahudi lobisinin komplosu” lafları kafaları karıştırıyor ve belgelerin içeriğinin tartışılmasını önlüyor. Zaten kampanyanın amacı da bu. Nasıl mı? Bu durumu daha iyi kavrayabilmek için “Yahudi lobisi” tezlerinin kökeni ve bugün geldiği nokta üzerinde durmak gerekiyor.


ARAP GERİCİLİĞİNİN CAN SİMİDİ

ABD’de Yahudi lobisi gerçekten de son derece güçlü. Bu lobinin en önemli unsurlarından olan Amerikan İsrail Kamu İlişkileri Komitesi (AIPAC) yıllık 33 milyon doların üzerinde bir bütçeye sahip, 100 bin üyeli devasa bir örgüt. Ayrıca lobi büyük mali kaynaklara hükmediyor. Ama bütün bunlara rağmen İsrail’in, Yahudi lobisinin ya da bir başka ülke lobisinin ABD’nin dış siyasetini belirlediğini söylemek, emperyalizmin ne demek olduğunu bilmemek veyahut emperyalizmin ne olduğunu gizlemeye çalışmak anlamına geliyor.
Tarihsel süreç de bu durumu kanıtlıyor. Örneğin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Nazi savaş suçluları Amerikan emperyalizminin hizmetine alınırken ne Yahudi lobisinin sesi çıkmış ne de çıkan sesleri dikkate alan olmuştu. Kırılma 70’li yıllara doğru gerçekleşti. Bu dönemde İsrail ABD’ye askeri anlamda rüştünü ispat ederek, yükselen antiemperyalist Arap milliyetçiliğine ve Sovyetler Birliği’nin bölgedeki nüfuzuna karşı ABD’nin ön cephesi haline geldi. ABD’nin soykırım meselesiyle ilgilenmesi bile esas olarak bu tarihten sonradır. İran Devrimi ikinci bir dönüm noktası oldu; Şah rejiminin düşmesiyle ABD İsrail’e daha da muhtaç hale geldi. Günümüzde de İsrail’in yaptığı, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde ABD’nin kendisine verdiği görevleri yerine getirmekten ibarettir. Yani belirleyici olan İsrail ya da Yahudi lobisi değil ABD emperyalizminin ihtiyaçlarıdır.

Yahudi lobisi edebiyatı işte bu süreç içerisinde ortaya çıkmıştır. Söz konusu edebiyatın siyaseten asıl sahibi başta Suudi Arabistan olmak üzere bölgedeki emperyalizme bağımlı şeyhlikler ve devletçiklerdir. Arap gericiliği Amerikan emperyalizmiyle “yakın” işbirliğinin halk üzerinde yarattığı rahatsızlığı gidermek için ABD’deki Yahudi lobisini “her şeye kadir, mutlak bir güç” haline getirmiştir. Bu anlayışa göre ABD adeta sütten çıkmış ak kaşık gibidir ve yaptığı bütün kötülüklerin nedeni İsrail ve Yahudilerdir. Yahudi lobisi alt edildiğinde, ABD Arapların değerlerini anlayacak ve yeni bir dönem başlayacaktır. Böylelikle Arap gericiliği ABD’nin kuyruğunun dibinden ayrılmamasını meşrulaştırmaya çalışmaktadır.
Batıdan esen antisemitik rüzgârlar, İsrail’in sınırsız zulmü ve sosyalizmin güç kaybetmesiyle birlikte antiemperyalizm anlayışının aşınması, bu türden yanlış anlayışların Arap halkı içerisinde de yayılmasına zemin hazırlamıştır. Böylelikle “Yahudi lobisi ve onun komploları” edebiyatı, Arap gericiliğinin sıkıştıkça kullandığı tezlerden birisi haline gelmiştir.

İSRAİL’İN GİZLİ MÜTTEFİKLERİ

Wikileaks’in açıkladığı Amerikan belgeleri, işte tam da bu noktada önem kazanıyor. Belgeler Suudi Arabistan, Kuveyt ve bölgedeki Arap ülkelerinin ABD’yi İran’a saldırması için el altından kışkırttığını kanıtlıyor. Bunlara göre “yılanın başı küçükken ezilmelidir”. Guantanamo’daki esirlerin hayvan gibi muamele görmelerinde ve hatta öldürülmelerinde mahzur yoktur. Kısacası belgeler iki de bir Yahudi lobisinden şikâyet eden bu ülke yöneticilerinin gerçek yüzünü gözler önüne sermektedir. İsrail’in, işbirlikçilikte kendisinden aşağı kalmayan bu “gizli” müttefiklerinin foyalarının ortaya çıkması karşısında sevinç duyması ve kıs kıs gülmesi son derece normaldir. Tıpkı söz konusu işbirlikçilerin teşhir olduklarında hemen “Yahudi lobisinin tezgâhı” diye bağırıp çağırmaya başlamaları gibi. Bunun bir tür refleks haline geldiği anlaşılıyor.
Peki, bizde işler nasıl yürüyor? Çarpıcı benzerlikler olduğu ortada. Amerikan belgeleri Türkiye’nin “İran’ın dostu” pozlarının ne kadar kof olduğunu gözler önüne seriyor. Örneğin, belgeler incelendiğinde son günlerde gündemi çokça meşgul eden Füze Kalkanı Projesi’nin aslında NATO Toplantısı’ndan 9 ay önce kabul edilmiş olduğu, dolayısıyla Lizbon esnasında ve sonrasında yaşananların bir tür tiyatro sayılabileceği ortaya çıkıyor. Belgelere göre; Türkiye ABD’ye İran’daki rejim muhaliflerinin güç kaybetmesini önlemek ve Suriye’yi İran’ın etkisinden çıkarmak için çareler öneriyor. Yine belgelerde, Türkiye’nin zaman zaman ABD’nin duruşundan uzaklaştığı ama bunun bölgesel liderlik için olduğu ve stratejik bir uzaklaşma sayılmaması gerektiği açıkça ifade ediliyor.
Wikileaks’in ortaya çıkardığı ABD belgelerinde, görmeyi bilen gözler için çok şey var. İktidar ise bu durum karşısında iki yol izliyor. Öncelikle yandaş medya aracılığıyla bu suçüstünden bir mağduriyet yaratmaya çalışıyor. İkinci olarak da, Suudi Arabistan ve benzerlerinin sıkça kullandığı yönteme başvurarak Yahudi lobisinden dem vuruyor. Kafaları karıştırmaya, belgelerde yazılanların tartışılmasını önlemeye çalışıyor. Ama açıklanan son belgelerden sonra bu komplo iddialarının Ortadoğu’da bile müşteri bulacağı şüpheli. Bu sefer mızrağı çuvala sığdırmak zor olacağa benziyor.

Haluk Hepkon

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SESSİZ KALMA.