
Bundan sonraki birkaç neslin yaşayacağı sancılı bir dönemlerin bütün tesirlerini ve sonuçlarını bugünkü gelişmeler şahit olan nesil yaşamaktadır. Topluma, düzene, hayata ve insaniyete yön veren rüzgârlar bütün şiddetiyle esmekte ve tutunacak yer bulamayanları önüne katıp süpürerek tarihin çöplüğüne atmaktadır.
Bugün yaşadıklarımız kuşkusuz ki dünden gelmektedir, yarın yaşayacaklarımız da dünden taşıdıklarımızın bugün şekillenmesi ile ortaya çıkacaktır. Ezeli ve ebedi oluşun kanunu da, Cenab-ı Hakk’ın nizamı da; budur, böyledir.
O halde yaşadığımız her anın izlerini, köklerini, başlangıcını geride ararken, bugün yaptıklarımızın da bir gün tarih olacağı gerçeği ile aslında geleceği inşa ettiğimizi bilmek durumundayız.
Bu itibarla yarını güçlü kanaatlerle tahmin etmek, dünü ve bugünü bilmekle mümkün olacağı gibi, yarını şekillendirmek de ancak dün yaptıklarımızın üstüne koymakla mümkün olacaktır.
Böyle bir bakış ve yorumlayış tarzı fikirlerimizi veya öngörülerimizi iki boyutlu olmaktan çıkartacak düşünce ve yorum dünyamıza üçüncü ve dördüncü ve hatta beşinci boyutlar katarak eşsiz bir perspektif ve derinlik kazandıracaktır.
Düşüncelerine dün bugün ve yarın zenginliğini oturtabilmiş insanlar ise yaşananları ve yaşanacakları daha elle tutulur, daha sağlam, daha dengeli ve elbette ki daha isabetli yorumlayacaklardır. Bu insanlar, ham hayaller peşinde koşmayacak, geçmişin teferruatlarına takılıp kalmayacak, sonuç alamayacakları işlerin ardına takılmayacaklardır. Dehayı sıradan insanlardan ayıran en önemli husus da budur.
Bu bakış açısıyla yaşadığımız çağın en büyük tehdit unsuru, ülkemizin ve yanı başımızdaki ülkelerin;”yolkesen-baş kesen haydudu” ABD emperyalizmini ve muhtemel planlarını, canavarlıklarının nedenlerini daha iyi görmüş oluruz.
Unutmamak gerekir ki; Sovyet Bloğunun dağılması ile birlikte rakipsiz kalan Amerika Birleşik Devletlerinin adına “Yeni Dünya Düzeni” dediği cilalı emperyalizm bütün dünya için ağır bir yıkımı hedeflemektedir.
Adı; “yeni”, “dünya” ve “düzen” gibi sıcak mesajlara saklanan bu melanet, özellikle fosil yakıtlara sahip coğrafyalara tam anlamıyla musallat olmuştur.
Dünyanın nüfusu yedi milyar, ABD’nin nüfusu ise üç yüz milyondur. Yaklaşık her yüz dünyalının beşi Amerikalıdır. Bu beş kişi dünyadaki petrol ve gazın yaklaşık yüzde otuzunu yakıt, enerji, hammadde olarak tüketmektedir.
Bu ülkenin yaşayabilmesi, üretebilmesi, tüketebilmesi ve hükümranlığını sürdürebilmesi, kısacası yaşayabilmesi için fosil yakıtlara (kömür, petrol ve gaz) vazgeçilmez ihtiyacı vardır.
Petrol ve gaz ise gerek mevcut durum ve gerek potansiyel itibariyle “eski Dünya denilen Afrika kıtasının kuzeyi, Ortadoğu, Orta Asya’da ve Rusya coğrafyasında fazlasıyla vardır.
Ne yazık ki Kuzey Afrika’dan Çin sınırına kadar olan bu muazzam alanda olan yalnızca petrol ve gaz değil aynı zamanda kaostur, kavgadır, kargaşadır, adaletsizlik ve geri kalmışlıktır.
ABD’nin baş edemeyeceği Rusya dışında diğer ülkeler bu emperyalist gücün doğrudan hedefi durumundadır. Bu coğrafyada üç oyunun peşindedir. 1. Petrol ve gaza doğrudan sahip olmak, 2, Sahaları kontrol altında tutmak 3. Bu alanların diğer küresel güçlerin denetimine girmesini önlemek. Irak’a yapılan işgalin de Afganistan’daki savaşın da, Ortadoğu’daki kargaşanın da gerçek nedeni budur.
Elbette ki zalimin de zulüm bahaneye ve süslü gerekçelere ihtiyacı vardır. Buralara çöreklenmek için adına demokrasi getirmek diyecektir, özgürleştirme diyecektir ve bütün bunları sömürü ve zulüm için değil insaniyet adına yapacaktır.
Adına Büyük Ortadoğu Projesi denen ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın da eş başkan olduğu ağır küresel işgal ve yıkım projesinin amacı da niyeti de bundan ibarettir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
SESSİZ KALMA.