30 Ocak 2011 Pazar

STALİN HANGİ ŞAİRE "UCUBE" DEMİŞTİ

Yarbay rütbesindeki genç subay, Stalingrad’a 30 km. Mesafede kurdukları karargah çadırından çıktığında sabah olmak üzereydi. Kamaşmış gözleriyle nerede olduğunu bir kez daha anımsamaya çalıştı ve hemen anımsadı: Savaşın tam ortasındaydı.
İlk top mermisi de o anda düştü zaten. Önce büyük bir toz bulutu ve ardından küçük şarapnel parçalarının etrafa saçıldığı anda kendini can havliyle yere attı ve ortalığın sakinleşmesini bekledi.
Nafile... Ardından bir top mermisi daha, bir daha... Sonra makineli tüfekten çıkan mermilerin kulakları yalayarak geçmesi, sonra yine top mermisi...

“El bombası atacak kadar yaklaşmadılar,” diye geçirdi aklından Konstantin Simonov...
Karısını, Valentina Serova’yı düşündü. “Beni beliyor mu acaba, bekler mi?” diye.
O gün başladı ünlü “Bekle beni ve ben döneceğim, yalnız çok bekle,” şiirine. O günü anlatırken şöyle diyordu: “Çıldırmak üzere olduğumu anladım ve bunu önleyebilmenin tek yolu Valentina ile konuşmak, ona aşkımı ve hasretimi anlatmak ve mutlaka geri döneceğimi söylemekti.”25 yaşındaki Konstantin Simonov’un, hesapladığı onlarca mutlu yıllar uzanıyordu önünde. Yazdığı şiiri, izin için cepheden ayrılan bir arkadşına verdi ve gazeteye teslim etmesini istedi.
Ardından aylarca bekledi, ama şiirinden haber alamadı.
Arkadaşı şiirini gazeteye ulaştırmıştı. Gazete de şiri çok beğenmiş ve basmıştı. Orada şiiri gören bir asker, kesip Petersburg’da yaşayan nişanlısına göndermişti. O da bir başkasına... Bu zincirleme olay sonucunda “Bekle Beni” efsanesi doğmuştu.
Konstantin Simonov ise bir gece gemicilerle birlikte otururken, aralarından birinin kedi şiirinden bestelediği müziği dinliyordu ki, şiirin kendisine ait olduğunu o anda anımsadı. Dehşetle şiirinden şarkı besteleyen adamın yanına gitti.
“Şiiri nereden buldun yoldaş?”
Herkesin dilinde yoldaş... Bütün Rus ordusunun ezberinde bu şiir. Sen daha duymadın mı bu şiiri?”“Şiiri ben yazdım!”
“Sen mi? Hahhaa... İşte buna kargalar bile güler. Kendi yazdığın şiiri benim nereden bulduğumu mu soruyorsun?”
Simonov çaresiz yerine döndü ve oturdu. İçi içini kemiriyordu. Şiiri çalınmış olabilir miydi?
Daha sonraları binlerce versiyonunu dinleyeceği bestelerden daha ilkine rastlamıştı oysa, ama nereden bilebilirdi ki?
Savaş sonrasında cephede vurulup ölen, yaralanan tüm askerlerin göğüs cebinden, ya gazetelerden kesilip çoğaltılmış ya da kargacık burgacık harflerle yazıya dökülmüş "Bekle Beni" şiiri çıkmıştı.
Simonov bunları öğrendiğinde sevgili Valentina Serova’ya kavuşmuştu, ama sular istediği yönde akmıyordu artık. Söylenenlere göre şiir, tüm Rusya’da, Ortadoksların kutsal metninden sonra en çok okunan yazılı metin olarak tarihe geçti.Yıllar önce Moskova yakınlarındaki Kolomenskoye tren istasyonunda karşılaştığı hayatının aşkı Valentina’yı unutamayan Simonov, karısının Sovyet sinemasının en önemli kadın oyuncularından biri olması nedeniyle tavırlarının değişmesi yüzünden 1957 yılında, yani evlendikten 14 yıl sonra, bir gece ansızın evi terk etti ve bir daha dönmedi.
Valentina Serova 1975 yılında öldü. Simonov cenazeye katılmadı. Ertesi sabah Serova’nın mezarının üzerinde, bir saksı içinde, mavi sarı yapraklı bir menekşe buketi bulundu. Bir de kağıt iliştirilmişti: “Bekle Beni”...Simonov, bu konuda da hiç konuşmadı.
Tıpkı ölüm döşeğinde V.İ.Lenin’e, “Mayakovski’yi nasıl buluyorsunuz,” diye sorduklarında, Lenin’in verdiği cevap gibi: “Puşkin’i” tercih ederim...Josef Stalin’e de Konstantin Simonov’u sorduklarında, “Boşverin ucube”yi, "Yesenin’i tercih ederim" demesi gibi...
Yani... Yerseniz...
Mümtaz İdil

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SESSİZ KALMA.