25 Aralık 2010 Cumartesi

CUMHURİYET'İN HANGİ YAZARLARI PİŞTİ OLDU?

Biri Cumhuriyet'in en eskilerinden biridir. Diğeri en kıdemli "genç"lerinden.

Biri torunun elinden tutup yürüye yürüye gelir gazeteye. Diğeri gelemez istese de, iki senedir varlığı kanıtlanamayan terör örgütüne üye olmak savıyla içeridedir çünkü.

İkisi de çok iyi gazetecidir. İkisinin de tahlillerine diyecek yoktur.

Mustafa Balbay ve Şükran Soner.

Çalışma mekanları mecburiyetten ayrı olsa da aklın yolu bir.

Sohbet etmekten mahrumlar ama düşünüler ve gönüller bir.

***

Gündemin gerekli-gereksiz yüzlerce konuyla "meşgul edildiği" böylesi tuhaf bir dönemde bugün ikisi de aynı konuyu yazdılar.

Üstelik başlıklarında da "pişti olmuşlar"!

Türkiye'de insanların giderek aklını, medyanınsa vicdanını yitirdiği bir dönemde aklın yolu değişmez bazı insanlar için.


Torba yasaların, Özalizm ile başlayan neoliberal süreci nasıl daha da vahşi hale dönüştüreceğini ve yaşamı yaşanmaz kılacağını şimdilik görmeye dursun medya...

Torbadan çıkanı gördüğünüzde, gözlerinize inanamayacaksınız.

Torbadan çıkacak olan şey, -aklı bir karış havada olan genç gazeteci arkadaşlarımız da dahil olmak üzere- bu ülkede emeği ile geçinen herkesi boğacak yaptırımlardan başka bir şey değildir. Ve bu sosyal-ekonomik cendere, Türkiye'nin on yıllarla ölçülecek büyüklükteki geleceğini köşeye sıkıştırmayı hedeflemektedir.

Geldi mi, gitmeyecek bir yaptırımlar bütünüdür o torbanın içindeki.

Alın size "torba demokrasisi"!

MUSTAFA BALBAY
Torbalı Demokrasi...

Bizim dünya demokrasi ve hukuk tarihine yaptığımız katkılar toplansa, kaç cilt tutar bilinmez.
Son örneği torba yasa.
Avrupa ülkelerinden geçtik, demokrasisi rayına oturmuş herhangi bir ülkenin parlamento temsilcilerine sorsak:
- Yılda kaç kez torba yasa çıkarırsınız? “Affedersiniz, biz torba ile ilgili sık sık yasa çıkarmayız...”
- Yok canım, olur mu öyle şey. Sizin iktidarın elini kolunu, midesini, beynini, gözünü, kulağını rahatlatacak önemli yasa değişikliklerini bir torbaya koyup çıkarmıyor musunuz?
“Tam anlamadım ne demek istediğinizi. Biz yasaları torbaya koymayız. Parlamentoda tartışırız, toplumun ilgili birimlerinin görüşünü alırız, ona göre çıkarırız. Torba ile ilgili yasa da ambalaj yasasını ilgilendirir. Yasanın öngördüğü standartta torba üretilir!”
- Anlaşıldı, sizin demokrasi daha gelişmemiş. Torba torba ekmek yemeniz lazım!
***
Meclis’in aralık ayındaki “önemli” işlerinden biri olan “bazı kanunlardaki değişiklik teklifi”nde yani siyasette bilinen adıyla “torba yasa”da şu değişiklikler yan yana:
- Sayıştay’ın bazı büyük kamu yatırımlarını denetlememesi. (Denetleme olmayınca, yolsuzluk yapılıp yapılmadığı da belli olmayacak. Böylece yolsuzluklar önlenmiş olacak!)
- Kamu görevlileri hakkında açılan tazminat davaları kaybedilirse, devlet ödeyecek. Devlet kimi hallerde bunu kamu görevlisinden alacak. (Kamuoyunun Haberal yasası diye bildiği bu değişiklikle Ergenekon hâkimleri tazminat ödemekten kurtulacak ama, ola ki AKP’nin istemediği bir kamu görevlisi mahkûm olursa kendisinden kesilmesinin kapısı da açık kalacak. Bu yasayı AKP getirmişti, AKP değiştiriyor. Şimdi de torbadan çıkardılar, Hukuk Muhakemeleri Yasa Tasarısı’yla yeniden gündeme getirecekler.)
- 100 bine yakın çalışanın devlet içinde bağlı olduğu kurumunun değiştirilmesi hakkındaki kanun. (İşçi statüsünde çalışan bu kişiler sendikalıydı. Böylece 2 büyük sendika küçültülecek.)
- Görevi kötüye kullanma suçlarını değiştiren kanun. (Özetle görevi kötüye kullanma diye bilinen, tanımlanan suçlar, görevi iyiye kullanma sayılacak.)
- Polisin terfi yasasında değişiklik. (Yürürlükteki düzenlemeye göre işkenceden ceza alan, yargılanan polis terfi edemiyordu. Değişiklikle edecek.)
Torbanın içindekilerden bir demet sunduk.
Bu yasalar arasında ortak bir yön bulana kocaman bir yılbaşı hediyesi!
***
Torbanın büyüğü bambaşka...
Artık biliyorsunuz; kevgire dönen vergi yasalarındaki değişiklik “af” olarak sunulmuyor. Hem sözcük hoş değil, hem de sanki bir suç işlenmiş gibi... O nedenle buna “vergi barışı” diyoruz.
Elbet bu durumda sorabilirsiniz:
- Vergi bir savaş mı ki barışı olsun?
Savaş değil ama, barış sözcüğü her kapıyı açtığı için sempatik geliyor.
Vergi barışı ile birlikte şöyle bir özdeyiş de üretebiliriz:
Vergi veren enayi, vermeyen en iyi!
Bir tane daha:
Vergiyi vereni mahvet vermeyeni affet!
Daha ileri gitmeyelim, barışı bozmayalım.
Başta verdiğimiz örnekte olduğu gibi, demokrasinin bizim kadar ileri değil de normal olduğu ülkelerde vergi sistemleri kolay kolay değişmez. Bizde ise ilk başvurulan yöntemlerden biri.
Bugünkü evrensel parlamanter sistemin kökenlerinde halkın kendi kendini yönetmesinden çok, verdiği vergilerden oluşan bütçenin nereye harcandığını denetleme, bilme istemi yatmaktadır.
Ekonomiden sonra demokrasimiz de hızla kayıt dışına çıkıyor!

ŞÜKRAN SONER
Torba Demokrasisi
AKP iktidarlarında, AB vizyonuyla birlikte ileri demokrasiye geçtiğimiz, tek sesli koroya dönüşmüş medya gücü ile de bilinçlerimize kazınmışken bu olacak iş mi? Demokrasi endeksi raporunda ülkeler aldıkları notlara göre sıralamaya sokulduklarında Türkiye 162 devlet arasında 89. sırada, gerçek bir demokrasi sayılmıyor.
Ülkeleri dört gruba ayıran raporda, birinci grupta tam demokrasinin olduğu ülkeler sayılıyor. Serbest seçimler, hükümetin işleyişi, siyasal katılım, demokrasi kültürü üzerine not verilen tam demokrasinin var olduğu varsayılan ülkelerde bile, yeni dünya sömürü düzeni çarklarında gerçek kriterlerden çok anlamlı sapmalar yaşanıyor.
Kusurlu demokrasilerin yer aldığı ikinci gruba Doğu Avrupa ülkeleri girebilmişken Türkiye melez demokratik ülkeler içinde, otoriter rejimlerle demokrasiler arasında sıkışmış ülkeler grubuna ancak girebiliyor. Hukuk devletinin, sivil toplumun zayıf olması, yargı bağımsızlığının bulunmaması, basının taciz edilen baskı altında olması... belirleyici kriterler. Türkiye siyasal katılım, özgürlükler alanlarında 2007’de aldığı notların önemli puanlarla gerisine de düşmüş. Özgürlüklerin güvence altında olmaması kor-ku üretiyor, korku siyasal katılımı aşağı çekiyor...
Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde uzun yıllar temsil etmiş hukukçu Rıza Türmen, dünkü Milliyet’teki köşesinde, raporun Türkiye’ye ilişkin yargılarının doğruluğuna, son 10 günün birkaç gelişmesinden örnekler vermiş...
Başbakan’a sadece istenilen soruların sorulabilmesi, uymayan gazeteciler için cezalandırma, Ankara, Aydın’da içkili lokantalara aileleri ile gelenlere polisle müdahale, Başbakan’a aslında iktidara geldiği günden bu yana uygulanan, giderek polis gücü, idari yargı yollarıyla cezalandırma, şiddet dozu yükseltilen sözlü eleştiri, protesto yasağı, ifade, toplantı özgürlükleri yasakları, şiddet öğesi bulunmayan düşüncelerin açıklanmasına yönelik yasaklar, cezalandırmalar...
***
Rıza Türmen’den, raporda Türkiye’nin “melez demokrasiler” grubunda olmasından esinlenerek ben de başlıkta gördüğünüz üzere bir tanımlama daha eklemek istedim; “Torba demokrasisi”.. Özalizm ile yükselen, AKP iktidarlarının kanına işleyen, Meclis’i padişahlarının fermanlarının onaylandığı makam, milletvekillerini, “parmak kaldırma görevlisi” konumuna getiren işleyişin kolaylaştırılmasında başımıza örülen çoraplardan biri de “torba yasalar”..
Zaten 12 Eylül artı küresel savrulmada örgütlülükleri dibe vurmuş parlamento dışı güçler, sendikalar, meslek örgütleri, sivil toplumun kuruluşlarını, amaçları olan üyelerinin çıkarlarını, toplumu savunma güçlerini, parlamento dışı muhalefeti sıfırlamada çok etkin bir ek yöntem... Malum çoğunluk iktidar, sandık gücü alabildiğine diktatoryal eğilimlerle kullanılınca, anlamlı hiçbir hak, çıkarlar düzenlemelerinde ne Meclis’teki muhalefet partilerinin ne de parlamento dışı demokrasi güçlerinin görüşlerinin alınması zahmetine katlanılıyor...
Hakların gasp edilmesine kamu yararı ile çatışan yasal düzenlemelere karşı durabilecek örgütlenmeleri hazırlıksız yakalamanın, oldu bittiye getirmenin yolu, kapalı kapılar arkasında, danışılmadan hazırlanan yasal düzenlemelerin taslaklarının pat diye komis-yonlara getirilmesi... Çeşitli uzmanlık komisyonlarında çalışan CHP’den yakın dostların basını ilgilendiren sorunlarda bizlerden nasıl son dakikada can havliyle yardım istediklerinde anlattıkları durumu anlatmada yeterince çarpıcı olacak; “Komisyon çalışması öncesinde önümüze dağ gibi yasa taslakları yığılıyor. Önceden bilgi verilmemiş, görüş alınmamış. Değil içindeki sakıncaları görmek, doğru dürüst içeriğine, gerekçelerine bakmaya zaman yok. Basın özgürlüğü konusunda sizin uzman avukat arkadaşlarınız yardımcı olabilirler mi?”
AKP başından beri iktidar, Meclis gücünü böyle kullanmakla yetinmiyor. Giderek daha yaygın başlık adından bile konuları öğrenemeyeceğiniz “yasa” uygulamaları, “ne bulursan içine kat” esprisi ile “istediklerine istediğin kazığı atmak için, yaşamın her alanına dönük, uysa da uymasa da her yaşamsal konuyu bir torba yasa içinde sakla..” sanatına dönüşmüş bulunuyor..
Medya sansür ettiği için, kamuoyu on binlerin AKP’nin son torba yasası içindeki çalışanlara, işçilere yönelik kazıklarına karşı yapılan protesto eylemlerinden haberdar olamadı. DİSK ve çalışanların meslek örgütlerinin ortak platform olarak düzenledikleri protesto eylemlerinde, emekçiler iktidarın çok ağır yeni hak gaspları projelerine karşı kamuoyunu uyarmaya çalıştılar... Bu arada, “torba” oyununa karşı çok esprili, renkli, medyatik karamizah çıkışları da vardı.
“İşçiler, emekçiler AKP’nin yeni hak gasplarını, kazıklarını tam anlayamasalar da en azından bu medyatik, renkli eylemler sayesinde, aleyhlerine yeni kazıkların gelmekte olduğunu, bir şeylerin döndüğünü duyabilecekler..” diye düşünüyordum ki... İnanılır gibi değil ama medya bu çok ağır emek hakları gaspı projesinin, etkin eylemlerle protestosu haberlerini resmen, çok ağır boyutlarda sansürleyiverdi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SESSİZ KALMA.