5 Aralık 2010 Pazar

İNGİLİZ “WIKILEAKS”İNDE ÜNLÜ TÜRKLER

Vay efendim böyle küstah bir diplomat dili olur muymuş? Vay efendim dedikodular rapor haline getirilir miymiş? Vay efendim hakaretamiz yazışmalar diplomatlara yakışır mıymış? Bugünlerde Wikileaks belgeleri nedeniyle “vay efendim” ile başlayan cümleler kuruluyor. Çoğu ülke bu tür kripto arşivlerini belli bir zaman diliminden sonra araştırmacılara açıyor. Bakın İngiltere Dışişleri Bakanlığı arşiv belgelerinde tanınmış Türkler hakkında neler neler yazılmıştır.

Wikileaks belgeleri sayesinde ABD’nin Ankara büyükelçileri; Eric Edelman, Ross Wilson ve James Jeffrey isimlerini ezberledik..
Peki Sir Percy Loraine (1880-1961) adını anımsıyor musunuz?
1933-39 yılları arasında İngiltere’nin Ankara Büyükelcisi’ydi.
1938’de gizlilik kaydıyla Londra’ya gönderdiği, “Notes On Leading Turkish Person Alities” adlı raporunda, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin toplam 96 yönetici, gazeteci ve aydını hakkında ne yazdığını biliyor musunuz?
Wikileaks tartışmalarına ışık tutması için bu rapordan –daha önce de bu sayfada özet vermiştim- örnekler sunayım.

Bakın Sir Loraine, tanınmış Türkleri Londra’ya tanıtırken nasıl bir üslup kullandı ve haklarında neler yazdı:

Yunus Nadi Abalıoğlu:
Gazeteci. Kısa boylu, şişmandır. Kelebek gözlük takar. Herhangi bir rüzgâra kapılmaya meyillidir. Vicdansız, alçak adamın tekidir.
Celal Nuri İleri: Gazeteci. Müthiş Batıcıdır. Akıllı. Saman altından su yürüten biri. Komünist eğilimi olduğu düşünülüyor.
Ahmet Ağaoğlu: İslamiyet'i seçmiş Kafkas kökenli bir Yahudi'nin oğlu. Rus gizli servisinde çalıştı. 1926'dan sonra İngiliz düşmanlığı azalır gibi oldu.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu: Minyon. Önemli özelliği olmayan bir dış görünüşe sahip. Eşi hoş ve İngilizce bilen biri.
Ahmet Ferid: Bolşevik yanlısıydı. Fırsatçı ve prensipsiz. Çekici karısı, Londra Büyükelçiliği'ndeki başarısında ona yardımcı oldu.
Kazım Özalp: Büyük olasılıkla Alman ve Bolşevik karşıtı. Poker hastası.
İbrahim Tali Öngören: Doktor. Öküz kafalı, kısa boylu.
Hasan Saka: Bolşevik sempatizanıydı. Çekici değildir. Külhanbeyi gibidir.
Ali Çetinkaya: Bayındırlık Bakanı iken, yabancı şirketlerin millileştirilmesi için çalıştı.
Fethi Okyar: Moğol yüzlü. Alçakgönüllü bir insan. İngilizce bilen çok çekici karısı var.

Bitmedi…
Bu tür değerlendirme raporu yazan ilk İngiliz Sir Loraine değildi. İngiliz elçilik görevlisi, istihbaratçı G. Barclay, 18 Ocak 1907'de yazdığı 43 No'lu gizli raporunda bakın neler yazdı:

Sadrazam Kamil Paşa: Kıbrıs asıllı Musevi'dir. Yetenekli ve namusludur. Rodos'a sürülmüş İngiliz Konsolosluğu'na sığınmıştır.
Said Paşa: Eski sadrazam. Küçük Said Paşa denir. Çok enerjik ve hırslıdır. Vatanını müthiş sever. Aşırı derecede zekidir. Çok sabırsızdır. Eskiden İngiliz dostuydu, sonra Rus taraftarı oldu.
Hariciye Hazırı Ahmet Tevfik Paşa: Diplomatik yeteneği yoktur. Karısı Alman olmasına rağmen Almanlardan şüphelenir.
Dahiliye Nazırı Memduh Paşa: Gayet dar kafalı ve Hıristiyanlara düşmandır. Muhtelif zamanlarda İngiliz çıkarları yanında hareket etmiştir. Utanmaz derecede rüşvet yemesiyle ünlüdür.
Ferid Paşa: Sadrazam. Almanlar tarafından desteklenmektedir. Devamlı Almanya'yı destekler.
Adalet Bakanı Abdurrahman Nurettin Paşa: Birçok valiliklerde bulunmuştur. İngiliz şirketinin Fırat vadisindeki demiryoluna şiddetle karşı koymuştur. Ayrıca 1906’da İzmir-Aydın demiryoluna en fazla karşı çıkanlardan biridir. Çıkarlarını görmekten aciz son derece de dik kafalı tipik bir eski Türk’tür. Para işlerinde namusuyla ün yapmıştır.
Maden, Orman ve Tarım Bakanı Selim Paşa: Beyrutlu bir tefecinin oğludur. Akıllı, ihtiraslı bir adamdır. İlerleme yolunun saraydan geçtiğini anlayınca jurnalciler arasına katılmış ve Sultan’ın gizli ajanlarına katılmıştır. Bir ara kendisine ve bir grup yakınına müthiş maddi çıkar sağlamayı başardı. Kuvvetli bir İngiliz düşmanı olarak bilinir.
Nazır Mustafa Zeki Paşa: Kuvvetli bir Alman dostudur. Fransızca, İngilizce ve Almanca bilir. Zeki değildir, kendini beğenmiş, dar kafalı, gösterişli bir adamdır.
Mabeyinci Hacı Ali Paşa: Tipik bir eski Türk’tür. Budala, hemen hemen kara cahildir. Çok yüksek mevkiine rağmen bir hiçtir.
Mabeyinci Ragıp Paşa: Sultan'a etki edecek kişilerin en önemlilerinden biridir. Saray etkisini kullanarak büyük servet kazanmıştır. İngiliz çıkarlarına yatkındır.
Memduh Bey: Hoş, kibar, fakat renksiz bir adamdır.
Mehmet Ali Bey: Arap İzzet Paşa’nın oğludur. Meslektaşlarını casuslamakla vakit geçirir.
Mehmet Nuri Bey: Chateauneuf isimli bir Fransız'ın oğludur. Fransa'da tahsil yapmıştır. Saray casusudur. Dış görünüşünün bütün güzelliğine rağmen tamamen çürümüş bir insandır.
Raporun özeti böyle.
"Vay efendim" ile başlayan cümleler kurmaya gerek var mı?
Dünden bugüne "diplomasi dili"nde pek değişen bir şey yok.

İngilizler’in 1920 Yılı Türkiye Raporu:
MUSTAFA KEMAL BİR GÖZÜNÜ YİTİRDİ

Yazılış tarihi: 27 Nisan 1921.
Londra’ya ulaşma tarihi: 4 Mayıs 1921.
Yazan: İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir H. Rumbold.
Kime hitaben yazıldı: İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon.

Mustafa Kemal Paşa: Orta halli bir ailenin çocuğu olarak 1881’de Selanik’te dünyaya gelmiştir. İlk askeri eğitimini Selanik ve Manastır idadilerinde almıştır. Çalışkanlığı ile akranları arasından sıyrılmayı başarmış ve listenin ilk sırasında olmak üzere İstanbul Askeri İdadisi’ne geçmiştir. Arkadaşları arasında pek de popüler olmayan Mustafa Kemal’in kibirli biri olduğu söylenebilir.
Kurmay subaylığa hak kazanmasından sonra 1907’de Selanik’e atanmış ve aynı yıl içerisinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girmek suretiyle farmasonlar arasına katılmış ve İttihatçı fikirlerin en ateşli savunucularından biri olmuştur.
Bir asker olarak teşkilatçılığıyla ön plana çıkmaktadır.
1913’te askeri ateşe olarak Sofya’ya atanmıştır. Bugün dahi devam eden eğlenceye ve içkiye olan düşkünlüğünün bu günlere dayandığı dile getirilmektedir.
Savaş sırasında üstün cesaret göstermiş ve bir gözünü yitirmiş olduğu söylenmektedir.
Enver Paşa ve Almanlar ile olan ilişkileri oldukça kötüdür.
Viyana’da İmparator Charles’ın taç giyme töreninde Veliaht’ın kendisinden Enver Paşa’ya karşı bir denge unsuru olarak faydalanmak arzusunda olduğu ifade edilmektedir.
1919’un ilk dönemlerinde ortaya çıkan Milli Mücadele hareketinin bir anlamda tohumlarının atıldığı İstanbul’daki askeri çevrelerin örgütlenmesinde oldukça tesirli olmuştur. Bu hareket ile olan ilişkisi 1919 Mayıs’ında Anadolu’nun kuzeyinde özel olarak kurulmuş ordu müfettişliği görevine Ferid Paşa tarafından gönderilmesinin hemen ardından başlamıştır. O zamandan bu yana, adı geçen hareketin en önde gelen lideri konumundadır. Ayrıca bu hareket içerisindeki şahsi ağırlığı da oldukça fazladır.
İdare ve siyasi yeteneklerinin ve kararlılığının hiç de azımsanmayacak ölçüde olması nedeniyle mevcut konumunu muhafaza etmesini bilmiştir.
Muhtemelen kendisinin hazırladığı konuşmaları, kitleleri ve her türlü durumu başarıyla yönlendirme yeteneğine sahip olduğunu açıkça yansıtmaktadır.
Fevkalade gösterişli ve otoriter bir görünüme sahip olmakla birlikte, kendisini aşırı vatanseverlik ve dürüstlükten yoksun biri olarak suçlamak için ortada bir sebep görünmemektedir.

VAHDETTİN TESELLİYİ HANIMLARDA ARIYOR

Padişah Vahdettin: Ocak 1861 doğumludur. Şehzadelik dönemlerini çoğunlukla Boğaza nazır ikametgahında gözden uzak olarak geçiren Vahdettin, savaş öncesinde Avrupa çevrelerinde tanınmıyordu.
Türk çevrelerinde İttihat ve Terakki karşıtlığı ile bilinen Vahdettin, siyasi arenada açık bir rol oynamaktan genellikle geri durmuştur.
Hayli zeki bir adam olan Vahdettin samimi, gerçekten hevesli ve yapmacık olmayan bir kişiliğe sahiptir. Ülkesine hizmet etme ve hanedanlığını koruma arzusu kuvvetlidir.
Vahdettin öte yandan, ürkekliği, zayıflığı ve aşırı temkinli halleriyle tahtın belirleyici bir rol üstlenmesinin önünü kesmiştir. Buna sadece kendi kudretinin farkında olamamak denebilir. Müttefik devletler Vahdettin’in konumunu kuvvetlendirmek yoluyla kendisini bir araç olarak kullanma politikası gütmemiş olsalardı, kendisi bu amaca fevkalade hizmet edebilirdi. Müttefik devletlerin desteği olmasaydı, ateşkesin ardından ortaya çıkan karmaşanın üstesinden gelebilmesi için Vahdettin’in yüksek vasıflara haiz olması gerekirdi.
Türkiye’yi savaşa sürükleyen maceraperestleri ölçüsüz ifadeler kullanarak suçlayan Vahdettin, Türkiye için tek kurtuluş yolunun İngiltere’nin lütuflarına mazhar olmaktan geçtiğine içtenlikle inandığı görüntüsünü vermektedir.
Görünüşte kibar ama aslında ciddi bir sinir hastası olan Vahdettin, umutsuz, başarısız bir figür görünümünde olmasına rağmen, bu zor görevi vakur bir edayla sürdürmeyi başarmaktadır.
Belli bir düzeyde Fransızca bilmekte ama konuşamamaktadır. Tüm hayatı skandallardan uzak geçmiş olmasına rağmen, yaşadığı hayal kırıklıklarına hanımlarda teselli aramasıyla ün yapmıştır.
Amerikan Gizli Belgelerinde Türk Basını:
HÜSEYİN CAHİT LÜKS OTOMOBİL ALDI


Türkiye’de bulunan Amerikan büyükelçilerinin, konsoloslarının vb. ABD Dışişleri Bakanlığına gönderdikleri raporlar (1803-1929)Ankara’daki Amerikan Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
Meraklı iseniz izin alıp bunlar okuyabilirsiniz. Göreceksiniz ki, Amerikalılar İstanbul pazarlarında satılan sebze ve meyve fiyatlarından sinemalarda gösterilen filmlere kadar her şey ile ilgiliydiler.
ABD ile yapılan ilk diplomatik (İsmet İnönü- Amiral Bristol) kavganın nedenlerini de okuyabilirsiniz bu raporlarda. Keza Amerikalıların, Kurtuluş Savaşı’na bakış açılarına da.
Mark L. Bristol, Washington’daki Dışişleri Bakanlığı’na 15 Ocak 1925 tarihli gizli mahreçli bir rapor gönderdi. Konu Türk basınıyla ilgiliydi.
Okuduklarınıza şaşıracaksınız. O halde başlayalım:

Efendim, aşağıda adları yazılı Türk gazetelerinin etkinliği, siyasal eğilimleri, mali durumları, yazarları ve sahipleri konusunda ayrıntılı bilgileri saygı ile sunuyorum.
-Hüseyin Cahit’in sahibi olduğu Tanin’in durumu iyi, baskısı çoktur. Hüseyin Cahit Bey’in son zamanlarda 9000 liraya güzel bir Berliet otomobil aldığı bana bildirildi. Bunun 6500 lirasını peşin olarak ödedi, geri kalanını gazetesinde ve başka yerel gazetelerdeki reklamlarla karşılayacak.
-Son Telgraf sahibi Suphi Nuri Bey şimdi biraz yumuşamış olmakla birlikte, radikal milliyetçidirler. Milliyetçiliği sömürerek servet yapmışlardır. Ana dilleri Rumca’yı çok iyi bilirler, evlerinde Rumca konuşurlar.
-Hakimiyet-i Milliye sahibi ve genel yayın müdürü Siirt milletvekili Mahmut Bey bir askerdir. Mustafa Kemal’in emrinde çalışmıştır. Cumhurbaşkanı’nın ona tam bir güveni vardır. Bu gazete yalnız Kemalistlerin körü körüne organı değil, Anadolu diktatörünün kişisel davranışlarının da savunucudur. Ankara hükümetinin resmi sözcüsüdür.
-İkdam’ın sahibi Ahmet Cevdet Bey, çok sayıda gayrimenkule sahip bir kimsedir. Bunlar arasında Pera’da Sıraselviler’de Belçika Büyükelçiliği yanındaki büyük apartmanı vardır. Saray’dan eskiden 150 altın lira destek almıştı. Ahmet Cevdet Bey görüşlerinde çok ılımlıdır. Eski Türk olarak nitelendirilebilir. Eski çağa bağlıdır. Bu nedenle görüşleri Ankara’dakilerle uyuşmamaktadır. Genel savaş başlayınca İsviçre’ye gidip karısının akrabalarının yanında kalmayı tercih etmiştir. Karısı İsviçrelidir. Kızlarına tam bir Avrupalı eğitimi vermiş ve İsviçre’de yetiştirmiştir. Bir zamanlar linç edilen Ali Kemal bu gazetede yazıyordu.
-Vatan’ın sahibi ve başyazarı Ahmet Emin Bey asıl öğrenimini Amerikan Birleşik Devletlerde yapmıştır. Mükemmel İngilizce bilir. ABD’deki öğrenimi onu Amerikan sempatizanı yapmıştır. Bu durum gazetesinde kimi zaman Amerikan görüşlerini savunmaya itmiştir.
-Fransızca La Volonte gazetesi sahibi Muzaffer Bey eski askerdir. Fransızcayı yazabilecek kadar iyi bilmiyor. Çok güzel bir Türk hanımın kocasıdır. Kadının etkisi ile yabancı diplomatik çevrelerle ilişki kurmuştur. Bu konuda dedikoducu ağızlar pek çok söylenti çıkarmıştır. Dış politika konusundaki görüşlerine gelince, sık sık konuştuğum Muzaffer Bey tam bir oportünisttir. Çıkarları neredeyse ona göre döner.
Soner Yalçın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SESSİZ KALMA.