Başbakan’ın ABD’li diplomatlara dava açamayacağını, ancak belgelerden zarar gören kişilerin belli koşullara bağlı olarak Amerikan federal mahkemelerinde ABD aleyhine tazminat davası açabileceklerini söyledi.
Rıza Türmen’in “Wikileaks ve hukuk” başlıklı yazısı şöyleydi:
“Wikileaks’in açıkladığı belgeler ABD büyükelçiliklerinin Washington’a yazdıkları kripto telgraflarla ilgili. Bu telgraflarda ABD büyükelçilerinin bulundukları ülke ile ilgili değerlendirmeleri, o ülkenin ileri gelenleri hakkındaki görüşleri yer alıyor. Türkiye ile ilgili telgraflarda yazılanlar da, tüm dünyadaki diplomatik misyonların ülkelerine gönderdiği bilgilerden farklı değil. Türkiye’nin büyükelçiliklerinden de Ankara’ya benzer telgraflar gönderilmesi olası.
Sn. Başbakan Wikileaks belgelerinin Türkiye bölümünde yazılanlara çok kızdı. Bunlarla ilgili olarak yargı sürecini başlatacağını söyledi.
Bu konu ile ilgili olarak hukuk açısından mevcut seçenekleri şöyle özetleyebiliriz:
1- Telgraflarda imzaları bulunan ABD büyükelçilerine karşı tazminat davası açılması: Diplomatların görevlerini yapabilmeleri için bulundukları ülkede ayrıcalık ve bağışıklıklardan yararlanmaları eski ve köklü bir uluslararası hukuk kuralı. Diplomatların ayrıcalık ve bağışıklıkları 1961 Viyana Sözleşmesi ile düzenleniyor. Sözleşme’nin 31. maddesi, diplomatların bulundukları ülkenin mahkemelerinin yargı yetkisi dışında olduklarını belirtiyor. Sözleşme’ye göre diplomatlar tutuklanamazlar, tanık olmak zorunda bırakılamazlar.
Yargı bağışıklığı, diplomatın görevli olduğu ülkeye girişiyle başlıyor. Ülkeyi terk edene dek sürüyor. O zaman görev süresi biten bir diplomata karşı, görevi sırasındaki eylemleri nedeniyle dava açılamaz mı? Bu sorunun yanıtını Viyana Sözleşmesi’nin 39/2 maddesi veriyor. Buna göre, yargı bağışıklığı sürekli nitelikte. Diplomatın görevi sona erdikten sonra da bağışıklık sürüyor. Dolayısıyla, Wikileaks belgelerindeki telgraflarda imzaları bulunan ABD büyükelçilerine karşı, görev sürelerindeki eylemlerinden dolayı dava açılmasına Viyana Sözleşmesi izin vermiyor.
2- ABD Hükümeti’ne karşı Türkiye’de tazminat davası açılması: Belgeleri sızdıran ABD Hükümeti değil, Wikileaks. ABD Hükümeti’ne karşı, kusuru ya da ihmali nedeniyle belgelerin yayınlanmasından sorumlu olduğunu ileri sürerek, Türk Hükümeti tarafından Türk mahkemelerinde dava açılması olasılığı akla gelebilir. Ancak, bir devletin mahkemelerinin başka bir devleti yargılama yetkisi bulunmadığı, devletlerin egemenliğinden kaynaklanan uluslararası hukuk kuralı. AİHM, Al-Adsani/İngiltere (2001) davasında, Kuveyt’te işkence gören bir Kuveytli pilotun İngiltere’de Kuveyt’e karşı açtığı tazminat davasına ilişkin şikâyetini bu nedenle reddetti. Olayda işkence gibi, bütün uluslararası toplum tarafından suç olarak kabul edilen bir suç olmasına karşın, AİHM devletlerin yargı bağışıklığına sahip olması nedeniyle ihlal bulmadı.
3- Sorunun Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) götürülmesi: Bu gerçekçi bir seçenek değil. Bunun için önce ortada hukuki bir anlaşmazlık bulunmalı. Örneğin, Türkiye ABD’den belirli bir tazminat istemeli. ABD de bunu reddetmeli. Ondan sonra tarafların anlaşmazlığı UAD’ye götürmek konusunda anlaşmaları ve UAD’nin yargı yetkisini tanıyan bir beyanda bulunmaları gerekli.
4- Tazminat talebi: Türkiye, ABD’ye karşı bir yargı süreci başlatmaya niyeti olmasa bile, olayda ABD’nin bir kusur ya da ihmali sonucu ortaya çıkan bir zarar olduğunu düşünüyorsa, zararın giderilmesi için ABD’den tazminat isteminde bulunabilir.
5- ABD mahkemelerinde ABD’ye karşı tazminat davası açılması: ABD yargısı, eyalet mahkemeleri ve federal mahkemelerden oluşan karışık bir sisteme sahip. Bunların yetki alanları farklı. Ancak, federal mahkemelerin yetki alanına devletler arası anlaşmazlıklar da giriyor. Türkiye ile ABD arasında bir anlaşmazlık konusu varsa, bu anlaşmazlık federal mahkemeye götürülebilir. Ya da, belgelerin yayınlanmasından zarar gören kişilerin ABD’ye karşı, ABD mahkemelerinde tazminat davası açmaları düşünülebilir.
Günümüzde uluslararası hukuk ile siyaset arasında karmaşık bir ilişki var. Uluslararası hukuk uluslararası sisteme bir düzen getirmeye çalışıyor. Ancak bu düzenin aktörleri, çıkarlarıyla hareket eden egemen devletler. Hukuk kurallarını yapan da, bozan da onlar. O nedenle, uluslararası hukuku devletler arasındaki ilişkilerden soyutlayarak uygulamak olanaksız. ABD’ye karşı hukuk yollarına başvururken, uluslararası siyasetin gerçeklerini de gözden kaçırmamak önemli.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
SESSİZ KALMA.