10 Aralık 2010 Cuma

KIBRIS HAKKINDA YANLIŞ BİLİNENLER

Kıbrıs sorunu hala Türkiye'nin uluslararası platformda en büyük problemi olmayı sürdürüyor. Özellikle AB üyeliği konusunda kararlı olduğunu iddia eden AKP iktidarı bu yoldaki başlıca engellerden birini teşkil eden Kıbrıs sorunu için alternatif politika üretemiyor.
İktidarın Kıbrıs politikalarını eleştirme hakkımı saklı tutarak Kıbrıs Türk’ünün bir buçuk asırlık mücadelesinin ihmal edilen ve yeterince bilinmeyen tarihinden satırbaşları vererek konuya daha derin bir perspektif katalım.
Maalesef Kıbrıs Türk yönetimleri bu süreci yeni nesillere anlatamamış ve hem Kıbrıs Türk’ü hem de Türkiye haklı davasında haksız duruma düşmüştür. Peki, yapılması gereken ne idi? Öncellikle Kıbrıs Türk toplumunun özgürlük mücadelesinin Osmanlı'nın adadan çekildiği 1878 yılında başladığı ve gerek yerel, gerekse uluslararası koşullara göre evrilerek bugünlere kadar geldiği anlatılmalı idi.
Örneğin ada dışında yaşayan Kıbrıslı Türkler’in, adada yaşayan Türkler’den daha fazla olduğunu bugün Türkiye’de kaç kişi bilir?


DIŞ GÖÇLERKıbrıs Türklerinin adanın Osmanlı'nın elinden çıkmasına gösterdikleri ilk tepki başta Anadolu olmak üzere dışarıya yoğun göçler şeklinde olmuştur (1878, 1914, 1917 ve 1923). Bu göçler ve daha sonraki göçlerin bir sonucu olarak bugün ada dışındaki Kıbrıslı Türk sayısı adadakinden fazladır.
Adadaki Rumların 1879 yılında Kıbrıs'ın Yunanistan ile birleşmesi (Enosis) yolundaki taleplerini İngiliz yetkililere iletmesinin ardından Kıbrıs Türkleri boş durmamış tepkilerini hem Birleşik Krallık hem de Osmanlı yönetimine bildirmiş ve yerel mecliste Kıbrıs Rumları ile eşit temsil hakkı talebinde bulunmuşlardır.
Rumların Enosis talepleri bilinenin aksine 1878'de adanın İngiliz yönetimine geçmesi ile başlamamıştır. Örneğin 1894 yılında Kıbrıs Başpiskoposu Yunan bağımsızlık savaşı önderlerine bu yönde çağrıda bulunmuştur. Bu tip çağrılar ve Enosis faaliyetleri giderek şiddetini artırmış ve adada dökülecek olan kan ve gözyaşı dolu sürecinin temelini atmıştır.
Yine bilinenin aksine adada toplumlar arası çatışma sanıldığı kadar nispeten yeni bir çatışma değildir. Adada kan dokulmesi 1950'lerde birinci EOKA'nın kurulması ile başlamamıştır. Örneğin 1894 yılında her iki taraftan 400-500 kişilik gruplar Baf Camisi önünde çatışmış ve artan şiddetin önüne geçmek için provokasyonların ardında olduğuna inanılan Yunanistan konsolosu İngiliz yetkililerce sınırdışı edilmiştir.Bu esndada meclisteki Türk temsilciler de boş durmuyor ve Enosis karşıtı çalışmalar yapıyor, bildiriler hazırlıyor ve başta İstanbul Hükümeti ile Londra'yı uyarıyordu. Nitekim 1906'da padişaha bir heyet göndermiş ve yardım talebinde bulunmuşlardır.
SİYAH KUMAŞLAR
İki toplum arasında bugün de göz önünde tutulması gereken farklı ulusal sembol ve bilince sahip oldukları gerçeğine paralel olarak, Rumlar 1895'te Yunanistan'ın Osmanlı'dan bağımsızlığını kazandığı 25 Mart gününde ve 1907 yılında İstanbul'un fetih yıldönümünde kilise, okul, ev ve işyerlerine yas işareti olarak siyah kumaşlar asmışlar, Türkler de adayı bayraklar ve fenerler ile donatmışlardı.
Rumların Enosis talebi bitmiyor ve tam tersine şiddetini gittikçe artırıyordu. Türk toplumu buna tepkisiz kalmıyor her alanda örgütleniyordu. Anavatan işgal altında iken dahi Rum taleplerine pabuç bırakılmıyordu.1886 yılında ilk Kıbrıs Türk siyasi örgütü olarak kabul edilen Kırathane-i Osmani kuruluyor, Ümid, Saded ve Zaman gibi gazeteler yayınlanmaya başlıyordu. Burada çok önemli bir nokta Türkler’in İngilizlerce adadaki Enosis faaliyetlerine karşı desteklendiği iddiasına karşın Kırathane-i Osmani'nin ilkelerinden birincisinin İngiliz sömürgeciliği ile savaşmak olduğu gerçeğidir.Kıbrıs gazetesi gibi gazeteler Rum gazeteleri ile mücadeleye girmiş ve Kıbrıs davasına çok önemli katkılarda bulunmuştur. Bu dönemde Türk toplumunun örgütlenme hızla gelişmiş 1930'da Milli Cephe Partisi, 1942'de Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu, 1944'de Kıbrıs Milli Türk Partisi ve 1943'te ilk Türk sendikası kurulmuştur.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan yeni dünya düzeni içerisinde Kıbrıs'ın önemi iyice artmış ve daha önceleri “bizim Kıbrıs sorunu diye bir sorunumuz yoktur” diyen Ankara'nın yerini daha aktif Kıbrıs politikası olan bir Türkiye almıştır.
Nitekim 1945'te Kıbrıs Türk Kurumları birliği kurulmuş ve 1955 yılında Menderes adanın Anadolu'nun bir doğal uzantısı olduğunu dile getirmiş ve Kıbrıs'ın Türkiye'ye iadesini talep etmiştir.
1948 ve 1949'da Enosis karşıtı büyük gösteriler yapılmış ve bunları Anadolu'daki destek mitingleri takip etmiştir. Aynı dönemde Kıbrıs Türk Birliği (İstiklal) Partisi, Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu ve Kıbrıs Türk Milli Birliği kurulmuş, Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş gibi topluma önderlik edecek kişiler ortaya çıkmıştır. 1854'te Kıbrıs Türktür komiteleri kurulmuş ve daha sonra Fazıl Küçük önderliğinde partileşmiştir. Nitekim 1958 yılında Kıbrıs Türkleri kendi belediyelerini oluşturmuş ve bunu İngilizlere kabul ettirmeyi başarmıştı. Ancak EOKA-B'nin kurulması ile adada kan dökülmeye başlandı ve geri dönülmez bir yola girildi. Daha önce sadece siyasi alanda mücadele için örgütlenen Kıbrıs Türkleri Volkan ve Türk Mukavemet Teşkilatı gibi silahlı örgütlenmelere gitti.
Bundan sonraki dönemde yaşananlar ise hepimizin bildiği üzere 1974'de Türkiye'nin Londra ve Zürih Anlaşmaları (1959) ile elde ettiği garantörlük hakkını kullanarak adaya askeri müdahalesi ile son bulmuş ve ortaya bugünkü durum çıkmıştır.
Görüldüğü üzere Kıbrıs Türk halkı bir buçuk asırdır verdiği mücadele ile kendi kaderi üzerinde söz sahibi olmayı fazlası ile hak etmiştir.
K. Murat Yıldız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SESSİZ KALMA.