Vasatın, cahilliğin, alışveriş merkezlerinin, rantın iktidarında normal... Muhtemelen önümüzdeki yıllarda başbakan danışmanı. Küçük enişte. Sadrazam.
Hakkı Bulut ile ilgisi yok, Yiğit Bulut başlıca bir mevzu. Tuhaf milliyetçi. Saçlar iyi taranır, silme jöle. Elden bir şey gelmez, parıldar ekranda. Ülkelerin sadece ithalatla büyüdüğünü sanır, ekonomist. Hem devletçi hem piyasacı. Namık Kemal Zeybek’in eski damadı. Adnan Hocacıları televizyona çıkarıp evrim karşıtı program yapar. Evrimle ilgili çok derdi var. 'Evrime İnananlara İnanmıyorum' başlıklı eğlenceli yazılar; hem de bunları büyük ciddiyetle yazar.
O kadar içli dışlı ki artık, muhtemelen önümüzdeki yıllarda Yiğid Bulud.
Sevdası millet!
Bir zamanlar, bir zamanların Radikal’inde yazardı. Ertuğrul Özkök ekolünden. Doğan’dan boşanınca Vatan’a geçti. Eski yazılarında "ülkenin stratejik kurumları satılıyor, ülkeyi yabancılar ele geçirdi" diye bağırıp dururdu hep. Şimdiyse umurunda değil. Emperyal Türkiye âşığı.
Kendisinden başka düşünene aldırmaz, iflah olmaz demokrat. Objektif olduğunu belirtme memuru. Sonraki durağı Habertürk’tü. Bu geçişle birlikte 'düşük kur yüksek faiz' yaklaşımına vatan hainliği dediğini unutup AKP’nin ekonomideki istikrarını sürdürmesi durumunda dünyada eşi benzeri görülmemiş bir kalkınma yaratacağını söyleyen. Jöle.
Jöle, demiştim galiba ama olsun... IMF karşıtı gösterilerde polisi yeterince sert olmamakla eleştirmiş ve o teröristlere yapılacak her türlü fiziksel müdahaleyi meşru kılmıştı. Artık kimse durduramaz onu. Kapitalizmin bitip tükenmek bilmeyen çamurunu her akşam ekranlardan üzerimize saçan bilimsellik abidesi. Yılmaz bekçisi diyalektiğin. Milyonların sevgilisi. Kendini beğenmişlik tavanda, cesaret desen kalas, asla kırılmaz.
Söz bulamadı mı Marshall yardımı, sıkıldıkça Menderes, o da olmadı küresel güçler der.
Ne o Osmanlı?
Ekranın orta yerinden, gözlere soka soka grafik gösterir. Sayılarla bildirilemeyecek açlık asla onun derdi değildir. Turgut Uyar’ın 'Açlık Çoğunluktadır' şiirini bilemez. Tez, antitez, sentez güzeli. Dizileri çok sevdiğimden değil ama nasıl bir şeyse şu Türk aile yapısı, işte onun, bir diziyle bozulacağına inanır. Yazılarında fazladan tırnak kullanır hep, gereksiz. Yerli yersiz kimi kelimeleri kalın yazar. Kendisine her programında yüzlerce e-posta geldiğini iddia etmekte üstüne yoktur. Gönderenin suçu!
Murat Bardakçı, Yaşar Nuri Öztürk, Cübbeli Ahmet ile birlikte ayrılmaz parçası Türkiye aydınlanmasının. Evrime takmıştır demiştim. Darwin. Jöle. Bir zamanlar MHP’nin başına geçeceği söylenirdi. Bir eliyle iktidara dayananın, korkak olacağını bilemez. Cübbesiz Ahmet, Sansürsüz.
Eski, belki de zar zor yürüyen arabasının içinde bombalanarak öldürülen, delik ayakkabısıyla yerlere serilen gazetecileri hatırlatmak gerek. Evrim. Bir türlü üzerinden atamadığı yeni dünya düzeni hezeyanları. Çağdaş muştucu. Dururken böyle, hafif sağa çeker. Arada gözlerini kısar anlatırken. Türkiye, ona göre her gün daha iyiye gider. Ekonomimiz iştah açar. Türkiye'nin baş aktör olacağını iddia ettiği film, nasıl bir filmdir, bilemez? 1 Ağustos 2010 tarihli yazısında, neşeli bir çocuk edasıyla şu cümleyi kurabilmiştir: “Uzun lafın kısası; eksen falan kaymıyor... Hiçbir 'siyasi değişim de bugün yaşananları' gerçekleştirecek kadar güçlü olamaz... Ana dinamik küresel ve daha neler olacak, sizler bile şaşıracaksınız. Olacakları sorgulamaya devam edeceğiz...”
Bol yağlı kremalarıyla pastalar. Tahtakale Rolex’i. Lüks, sıcak, yepyeni arabalar, havuzlu villalar. Esnaf lokantalarının televizyonlarında fasulyeye ekmek banarken işsizler ordumuz, çık da konuş aslan! Türkiye diye haykır, büyük de, ekonomi falan de işte... KPSS’den gir, YÖK’ten çık; çocuk kategorisinde değerlendirilen semirmiş katillerden gir, parça parça satılmaya kalkılan doğadan çık; polis devletinden gir, Kemal Türkler’in ah’ından çık! Çanak soru ne demek onu anlat. Jöle. İcraatın İçinden sözcüsü. Akarken doldurma stratejisti. Fakat kanı yazamaz. Yoksulluğu, teri, gözyaşını bilemez artık, vicdan taşıyamaz yazılarında. Kalemi bir gün ondan hesap soracak. Acıyı yazamaz. Kuantum. Cübbeli.
Gözlüklerinin camı patlayarak ölenler... Başbakan uçağının rahat koltukları. Nasıl gazeteci olunmaz konulu ders Yiğid Samsa. Hz Muhammed ile ilgili karikatür olayında, Rasmussen’e şerefsiz diyen... Ben de ifade özgürlüğümü kullanıyorum: Karikatürsüz Salih Memecan.
Füze kalkanı anlat bize Bulud, zalimin mazlumun hakkından ne anladığını anlat, sosyal güvenlikten bahset, kadrolaşmadan, neoliberalizmi öğret? Ekonomiden anlarsın sen. Neden mesela anonim şirketlerde sınırlı sorumluluk var? Neden hiçbir özgürlükçü liberal, işçi konseylerinin ve tüketicilerin de şirketleri denetleme hakkı olduğuna dair iki kelime etmiyor? Şu demokrasi dediğinde herkesin oy hakkı bir tane ama parası kadar değil mi?
Bize bunları anlat Bulud, bize esmeyi anlat! (Onur Caymaz / BirGün)
Gün oldu gündöndüyle beraber döndü bu yigid bulud..
YanıtlaSil