3 Aralık 2010 Cuma

Wikileaks’ten niye şüphelenmek gerek?


Wikileaks sızıntılarıyla ilgili çeşitli komplo teorileri yazılıyor. Wikileaks ile emperyalizmin, komplo falan olmayan, bilinen bağları da var. Ancak en önemlisini kimse yazmıyor: Şu an Wikileaks bombasıyla birlikte ABD, birtakım belgeleri açıklayarak bir psikolojik savaş başlattı.
Wikileaks internet sitesinin yayınladığı belgeler, tüm dünyanın gündemini uzun süre meşgul edecek. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın gerçek olduklarını kabul ettiği belgelerin, özellikle çok sayıda belgenin çıkış yeri olan ülkemizde habercilik açısından muazzam bir olanak sağladığı ortada.
Wikileaks henüz sahip olduğunu duyurduğu 250 bin belgeden 600 kadarını açıklamış durumda. Fakat bu belgeler bile Türkiye ve dünyaya dair bazı ayrıntıların ortaya çıkmasını ya da kanıtlanmasını sağladı.
Wikileaks bir CIA ya da Mossad taşeronu mu?
Son sızıntının ardından Wikileaks’le ilgili komplo teorileri yeniden ortaya atıldı. Aslında Wikileaks’in CIA ya da Mossad tarafından kurulduğu/yönlendirildiği iddiası uzun süredir dile getiriliyordu.
Aslında bu iddia, Wikileaks’in neredeyse ilk günlerine kadar gidiyor. Wikileaks’ten on yıl daha önce kurulmuş olan ve aynı işleve sahip, yani sızdırılmış belgeleri yayınlayan Cyrptome.org internet sitesinin sahibi John Young, Wikileaks’in ilk çıkışında yönetimdeki ekipte yer almış, ancak kısa süre sonra örgütün bir CIA paravanı olduğunu iddia ederek ayrılmıştı. Young, kendi sitesinin gideri aylık 100 dolar iken, Açık Toplum Enstitüsü ve başka benzer fon merkezlerinden Wikileaks’e milyonlarca dolarlık para akmasına dikkat çekmişti.

Özellikle Çin istihbaratına yakın çevrelerin, Wikileaks’i bir Mossad paravanı olarak görmeleri dikkat çekiyor. İddialardan biri, Wikileaks’in ABD’de yaşayan Çinli muhaliflerin Çin bilgisayarlarını hack’lemeleri için başlatılan 20 milyon dolarlık bir operasyonda CIA’nın Wikileaks’i de kullandığı.
Wikileaks’in 2006’daki kurucu ekibinde dört Çinli rejim muhalifi liberalin yer alması da buna bir gerekçe olarak gösteriliyor. Bunlardan başta gelen Çinli rejim karşıtları arasında bulunan Wan Dan, 1998 yılında CIA’nın paravanı National Endowment for Democracy’den ödül aldı.  Bir diğer Çinli Wikileaks kurucusu Xiao Qiang, ayrılıkçı Tibet hareketinin danışmanlarından ve Soros’un radyosu Radio Free Asia’da program yapıyor. Tibetli Tashi Namgyal Khamsitsang ise CIA’yla işbirliği bilinen Tibetli ayrılıkçı Dalai Lama’nın eski temsilcisi.
Wikileaks danışmanlar kurulundaki isimlerden yazılımcı ve Google’ın güvenlik uzmanı Ben Laurie’nin ABD Savunma Bakanlığı’nın siber-savaş üssü Ulusal Güvenlik Ajansı’yla (NSA) işbirliği anlaşması imzalamış olduğu da söyleniyor.
Bir diğer senaryo ise ABD içinde iki farklı kliğin birbiriyle çatışıyor olması ve iki tarafın da diğerini zora sokacak belgeleri sızdırdıkları. Buna göre Obamacılar ile yeni-muhafazakârlar birbirlerinin ayağına çelme takmaya çalışıyorlar.
Gerçek batı bağlantıları
Wikileaks’in bir CIA ya da Mossad paravanı olup olmadığına karar vermek şu aşamada mümkün değil. Ancak sitenin kuruluşundan sonra uzunca bir süre batılı kurumlar tarafından desteklendi. 2008’de The Economist’in “Yeni Medya” ödülünü aldı, Uluslararası Af Örgütü ve CIA’nın Soğuk Savaş dönemi kurumlarından Index on Censorship tarafından ödüllendirildi.
2008 yılında, henüz Wikileaks asıl büyük sızıntılarını yapmamışken ve fazla bilinmezken, İsviçre bankası Julius Baer’in Wikileaks’e karşı açtığı tazminat davası karşısında American Civil Liberties Union’dan (ACLU) Associated Press’e çok sayıda kurum, Wikileaks’i savunmak üzere ortak harekete geçmişlerdi.
Son sızıntıdaki belgeler önümüze nasıl geliyor?
Buraya kadar söylenenler Wikileaks’e dair şüphe doğuran ve akılda tutulması gereken veriler olsa da, sitenin emperyalizmin çıkarları için çalıştığına dair kesin bir kanıt sunmuyor. Ancak ABD Dışişleri Bakanlığı’nın çok sayıda şehirdeki diplomatik misyonlarla yazışmalarından oluşan 250 binden fazla belgeyi kapsayan son sızıntıdaki bazı noktalar, başlı başına “Wikileaks meselesi”nden şüphelenilmesine yetecek nitelikte.
250 binden fazla sayıdaki belgenin şimdiye kadar sadece 600’ü yayınlanmış durumda. Wikileaks, Bağdat yakınındaki bir üste istihbarat uzmanı olarak çalıştığı sırada sızdırdığı iddia edilen Bradley Manning’den aldığı düşünülen belgeleri, Ağustos ayı civarında İngiltere’den The Guardian, Almanya’dan Der Spiegel, Fransa’dan Le Monde ve İspanya’dan El País’e ulaştırdı.
Haziran ayındaki Afganistan savaş günlükleri sızıntısında belgeleri Amerikan The New York Times (NYT) gazetesine de vermiş olan Wikileaks, bu defa NYT’ye belgeleri vermemişti. Ancak sonradan açığa çıktı ki, The Guardian, bu belgeleri NYT’yle de paylaştı.
Bu gazetelerin oluşturduğu gazeteci ve uzmanlarda oluşan ekipler, koordineli bir biçimde belgeler üzerine aylarca çalıştılar. Belgeler, gazetelerle Wikileaks’in ortaklaşa oluşturduğu ve “siyasi etkiyi maksimize etmeyi” hedefleyen bir plan dahilinde –ve çok yavaş– açıklanıyor.
Resmi bilgi: Gizli belgeler açıklanmadan önce ABD’nin elinden geçti!
Guardian, NYT’ye belgeleri vermesinde çeşitli sebeplerin yanında “NYT’nin Amerikan siyasetine dair uzmanlığından yararlanmayı” da saydı. NYT Başeditörü Bill Keller, Guardian’a “uzmanlık ve perspektif” sağladıklarını söyledi.
Ancak, daha önemlisi, Keller hassas belgeleri ABD Dışişleri Bakanlığı’yla birlikte çalıştıklarını ve Amerikan personelinin güvenliğini tehlikeye atabilecek bilgileri redakte ettiklerini açıkladı.
Yani, şu an herkesin üzerinde konuştuğu ve ABD’ye büyük darbe vurduğu söylenen belgeler üzerinde zaten aylardır ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri (ki kendileri aynı zamanda bu belgelerin orijinallerini de yazanlar) çalışmakta ve düzeltmeler yapmaktaydı.
29 Kasım günü NYT “Okurlara not: Diplomatik Belgeleri Yayınlama Kararı” başlıklı yazıda aynen şunları söylüyordu:
“Times makale ve destekleyici materyallerde, hem basılı hem internet versiyonunda, gizli muhbirleri ve ulusal güvenliği tehlikeye atabilecek bilgileri dışarıda bırakmaya özen gösterdi. Times redaksiyonları, onların da internet sayfalarına koyacakları belgeleri benzer bir şekilde düzenleyeceği umuduyla diğer haber kuruluşlarıyla da paylaşıldı ve Wikileaks’e de iletildi.
“Times, kendi redaksiyonlarından sonra yayınlamayı planladığı belgeleri Obama yönetimine gönderdi ve onları, resmi görüşe göre ulusal çıkarlara zarar vereceği düşünülen her türlü bilginin yayınlanmasına karşı çıkmaları için davet etti. Belgeleri gözden geçirdikten sonra görevliler ek redaksiyonlar önerdiler. Times bunların hepsine değil, ama bazılarına uydu.”
Kısacası, şu an herkesin konuştuğu belgeler ABD’nin elinden geçmekle kalmadı, onlar tarafından “ulusal güvenlik ve çıkarları” doğrultusunda redakte edildi. Wikileaks dahil belgelere sahip olan ve yayınlayan tüm kurumların da bu NYT-ABD Dışişleri Bakanlığı işbirliğinde hazırlanmış versiyonlara büyük oranda sadık kaldıkları görülüyor. Zaten bir İngiliz yetkilisi de İngiltere’deki gazetelerin, İngiltere’nin askeri ve istihbari operasyonlarına dair hassas belgeleri yayınlamamak konusunda anlaştıklarını açıkladı.
Bir de nereden geldiği belli olmayan belgeler var!
Dahası da var. Wikileaks’in sayfasından yayınlanan –şimdilik 600 kadar– belge, tüm dünyada gazeteler tarafından haberleştiriliyor.
Ancak Foreign Policy dergisinin “Dış Politika Makinesinin İçinden Bildiriyor” sloganlı ünlü The Cable bölümünde 1 Aralık günü Josh Rogin tarafından yazılan yazıda, ilgi çekici bir bilgi veriliyordu. Vaşington, henüz Wikileaks veya belgelere sahip gazeteler tarafından açıklanmamış ancak bir şekilde etrafta dolanmaya başlamış, nereden geldiği bilinmeyen belgeleri toplamaya çalışıyordu.
Wikileaks’in daha önce bazı belli bölgelerle ilgili belgeleri yerel basın yayın organlarına verebileceğini söylediğini belirten Rogin, daha sonra ilginç bir bilgi daha aktarıyor. Ortadoğu ülkeleri adına Vaşington’da lobi faaliyeti yürüten bir kişinin, çalıştığı ülkelerdeki yerel basının henüz açıklanmamış belgeleri açıklamaya başladığını söylediğini yazıyor.
Yani birileri, birtakım gizli belgeleri yerel basına sızdırıyor. (Acaba daha belgeler yayınlanmaya başlamadan önce Londra’dan Arapça yayın yapan El Hayat’ın ortaya attığı, tüm Türk medyasının da yer verdiği ancak hâlâ ortada belgesi olmayan “ABD’ye PKK’ye, Türkiye El Kaide’ye yardım etmiş” haberi bunlardan biri mi?) Rogin, söz konusu lobicinin “yabancı hükümetlerin bazı çıkarlar adına seçilmiş belgeleri sızdırıyor olabileceği” iddiasını aktarıyor.
Oysa bu iddia hiç akla yatkın değil, zira bu gizli belgelere Wikileaks ve beş yayın kurumu dışında sahip olan tek bir yer var: ABD Dışişleri Bakanlığı.
Kısacası, şu an küçük kısmı açıklanan ve herkesin tartıştığı belgelerin tümü önümüze gelmeden önce ABD Dışişleri Bakanlığı’nın elinden geçti; ve yaratılan bu kaotik “belge patlatma” ortamında birileri, muhtemelen ABD, bazı belgeleri bilinçli olarak sızdırıyor.
Dolayısıyla, yazının ilk kısmında aktardığımız Wikileaks’in kendisine dair iddialar ve komplo teorilerine inanmayabilirsiniz; ancak Wikileaks, Julian Assange ve ekibi tertemiz olsalar bile, yaratılan “Wikileaks ortamına” güvenmemek için çok ciddi gerekçeler var.
Şimdiye kadar açıklanan belgelere topluca bakıldığında da bu kanaat güçleniyor: ABD doğru düzgün yara almadı ve ABD’de –medyada iddia edilenin aksine– büyük bir panik falan yaşanmadı, bunun tersi geçerli. İsrail ise olaydan en kârlı çıkan taraf gözüküyor. Haaretz’den Aluf Benn, 29 Kasım’daki makalesinin başlığını yok yere “Wikileaks fiyaskosu İsrail’i zerrece utandırmadı” koymadı. Asia Times Online’a yazan Jerrold Kessel ve Pierre Klochendler de sızıntıların İsrail’in elini güçlendirdiğini yazdılar. İsrail hükümeti de aynı düşüncede olduğunu tüm hareketleriyle gösteriyor. Hatta, Julian Assange da 30 Kasım’da Skype aracılığıyla Time dergisiyle yaptığı röportajda “İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, liderlerin özel görüşmelerinde, kamuoyu önünde konuştukları şekilde konuşmaları gerektiği gibi ilginç bir açıklama yaptığını görebiliyoruz” dedi. Netanyahu elbette böyle diyecek, İsrail gibi her tarafı yasadışı ve skandal dolu olan bir devletin hükümetini zerre rahatsız edecek tek bir bilgi ortaya çıkmadı ki!
Ama görülüyor ki birçok ülke açıklanan belgelerle sıkıştırılıyor. Bunların birçok örneği verildi; Çin-KDHC, Rusya, İran vs. Bir başka ilgi çekici örnek, 2009 Ağustos’unda bir renkli devrim girişimine sahne olan, Transdinyester sorunuyla sıkıştırılmak istense de komünistlikle alakası olmayan ama Rus yanlısı olan Moldova Komünist Partisi’nin iktidarda olduğu Moldova’ya dair. The Guardian’ın 2 Aralık’ta verdiği haberde, Moldova Komünist Partisi lideri Vladimir Voronin’in iktidarda kalabilmek için rakibi Marian Lupu’ya 10 milyon dolar nakit önerdiği iddiasına yer verildi.
Wikileaks belgeleri, tehlikeli provokasyonlara ve müdahalelere açık bir ortam yaratmış bulunuyor. Bu yüzden Wikileaks meselesine şüpheyle yaklaşmalı.
Yiğit Günay

3 yorum:

  1. Harfiyen katılınası bir yazıdır..tebrik ediyorum çok açıklayıcı..

    YanıtlaSil
  2. Tabi ki katılınacak bir yazı.Wikiliks denen şey zırvadan ibarettir.Diplomatlarla beraber oturuyorlar şunu şöyle yapalım bunu böyle..yayınlıyorlar sonra.oh ne ala interleket...!

    YanıtlaSil

SESSİZ KALMA.