7 Aralık 2010 Salı

YILMAZ ÖZDİL VE CÜNEYT ÜLSEVER PİŞTİ OLDU

Hürriyet yazarları Yılmaz Özdil ve Cüneyt Ülsever, “olmayan şeyin belgesinin olacağını” kaleme aldı.
İşte o iki yazı:
Olmayan şeyin belgesi olur mu? / Yılmaz Özdil

İş başvurusu yapıyorsun...
- Sabıkan var mı?
- Yok.
- Temiz kâğıdı getir.
*
Okula kayıt yaptırıyorsun...
- Hasta mısın?
- Turp gibiyim.
- Akciğer filmi getir.
*

Otomobil satıyorsun...
- Vergi borcun var mı?
- Ödedim.
- Maliye’den belge getir.
*
Evlenmek istiyorsun...
- AIDS misin?
- Yo-oo...
- Test yaptır, getir.
*

75 yaşındaki duayen tiyatrocu Erol Günaydın’a yoklama kaçağı olduğu ve bir ay içindekışlaya teslim olması gerektiğine dair resmi evrak geldi. Askerlik şubesini arayan Erol Günaydın, “1960 senesinde Ağrı’da yaptım askerliğimi” dedi. “Tezkereni getir” dediler.
*
Bursalı iki çocuk annesi Zuhal Hanım, 2001’den beri her sene ocak ayında askere çağırılıyor. Meğer... 2001’e kadar, kendisiyle aynı ismi taşıyan babaannesi askereçağırılıyormuş, 2001’de babaannesinin Konya’daki evine inzibatlar tarafından baskınyapılmış, babaanne Zuhal’in babaanne olduğu saptanınca, bu sefer, aynı ismi taşıyantorun Zuhal aranmaya başlanmış!
*
Oy kullanacaksın...
- Kimsin sen?
- Benim.
- Yok öyle... Ne malum senin sen olduğun? Kütük kaydı getir.
*
Emeklisin, maaş alacaksın...
- Yaşıyor musun?
- Nası yani?
- Yaşadığına dair imza getir.
- Nerden?
- Bankadan.
*
Miras alacaksın...
- Rahmetli kim?
- Babam.
- Ölüm ilmuhaberi getir.
- Doktordan mı?
- Muhtardan.
*
Olmaz olmaz deme...
Belgesini getir.

Olmayan şeyin belgesi pekâlâ olur / Cüneyt Ülsever

RAHMETLİ Muammer Karaca her kış geldi-gelecek diye yüreklere korku salan komünizm için “Korkmayın gelse de biz onu kendimize benzetiriz” diyerek insanların yüreğine su serperdi! Haklı idi büyük komedyen. Biz her şeyi kendimize benzetiriz.
Evvel Allah WikiLeaks’i de kendimize benzettik!
Uydurduğumuz masallar arasında beni en çok güldüren WikiLeaks belgelerini İsrail’in sızdırdığı masalı oldu. Sırf Türkiye’ye zarar versin diye İsrail dost-düşman yedi düveli karşısına alıyor. Suudi Kralı’ndan tutun, Berlusconi’ye, Putin’den tutun, Aliyev’e, Merkel’den tutun, Sarkozy’e hemen herkesi teşhir ediyor.
Beteri ABD’yi rezil ediyor!
Bu akıl dışı masalı uyduranlar ise öyle komplocu yazarlar falan değil; Meclis Başkanı,İçişleri Bakanı, AKP Genel Başkan Yardımcısı, Başbakan’ın akademik unvanlı vakanüvisi!
* * *
Hepimiz WikiLaeks’i bir yerinden tuttuk ama sanırım belgelerdeki en can alıcı iddiayı, yazısının başlığında da vurguladığı gibi Mehmet Tezkan sorguladı:
“Türkiye’de Nükleer Füze Var Mı? Varsa Kimin?” (Milliyet, 2 Aralık 2010)
Sık sık konusunun uzmanı kişilere sorduğu sorularla okura bilgi ve yön veren Neşe Düzel de emekli büyükelçi Temel İskit ile yaptığı söyleşide aynı can alıcı konuyu sorguluyor.
Düzel’in bir sorusuna İskit’in verdiği cevap şöyle:
“Dünyadaki nükleer politika şu: Şimdiye kadar sahip olanlar sahip olmakla kalsın. Yeniler kulübe girmesin. Türkiye’de nükleer silah olduğu öteden beri söylenirdi ama WikiLeaks’le şimdi ispat edildi. Bu silahların tetiği Amerika’nın elinde.” (Taraf, Pazartesi Konuşmaları, 6Aralık 2010, “Temel İskit: Türkiye’deki nükleer silah ispatlandı.”)
Gelin hep beraber bu meseleyi irdeleyelim!
* * *
WikiLeaks ile ilgili bir başka alaturka saçmalık da Başbakan’ın İsviçre’de olduğu söylenen8 ayrı hesabı ile ilgili iddiayı çürütmek için İsviçre’den belge istemesi çağrısına verilen tepkidir:
Neymiş efendim, olmayan şeyin belgesi olmazmış.
Bal gibi olur!
Kayda dayanan her bilginin var olup olmadığı pekâlâ sorgulanır.
Hele hele şu çağda elektronik bilgiler bir belgenin kayıtta olup olmadığını anında açığa çıkarıyor.
Memur, hatta milletvekili adayı olacağın zaman “Sabıkası yoktur” belgesi alıyorsun.
Sabıka kayıtlarında adını arıyorlar, adın yoksa belgeyi şıppadanak veriyorlar.
İşe gireceğin zaman “ciddi bir hastalığının olmadığını” belgeliyorsun.
Kamu ihalesine katılacağın zaman “vergi borcunun olmadığını” belgeliyorsun.
* * *
İddialar hukuken hiçbir anlam taşımasa da, hatta iddialar basit dedikodulara dayansa da, üstüne üstlük ispat yükümlülüğü iddia makamında olsa bile, söz konusu bir Başbakan, dedikodu sahibi de bir ülkenin Büyükelçiliği olunca dünya basını Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’ndan resmi bir girişim bekliyor.
Banka hesaplarını, mahkeme kararı olmadıkça ikinci şahıslar sorgulayamaz. Ama birinci şahıslar pekâlâ sorgular.
Başbakan bir liste hazırlar. Bu listeye önce kendi adını, sonra yakınlarının adını koyar, onların da şahsi talebini alır, kodlama varsa bile açıklanmasını ister. İsviçre’deki tüm bankalara sorar:
“Benim/bizlerin sizde hesabımız var mı?”
Cevap bir günde gelecektir!
Gelen resmi cevapları kamuoyuna açıklayınca da, yerli-yabancı tüm münafıkların sesi kesilir.
Hadi yerlileri başka türlü de susturursun. Yabancıların ağzı çuval değil ki büzesin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SESSİZ KALMA.