8 Ocak 2011 Cumartesi

Buna da susarsanız helal olsun!

Ruhat Mengi

Dün “Muhteşem Yüzyıl”ı yazarken, daha birinci bölümde ve daha “TV programı kesme yetkisi” hükümete açıkça, resmen, yasayla verilir verilmez “dizinin kaldırılacağı”nın açıklanacağını bilmiyordum. Aslına bakarsanız bu kadarını ben de, bir başkası da tahmin bile edemezdi.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “Kanuni Sultan Süleyman’ın harem, içki düşkünü, hatta söylemeye dilim varmayan bir ilişki içinde gösterilmesi üzücü. TV’nin diziyi ‘kendiliğinden kaldırması’ düşünülebilir, RTÜK’e gelen şikayetler dikkate alınacak ve gereği yapılacak” demiş. Şimdi kendi gruplarına, örgütlerine verilecek bir işaretle mektup yağdırmak, sahip oldukları büyük medya kesiminde halkı iknaya çalışmak çok mu zor olacak? Bu dönemde böyle faaliyetlerin ayyuka çıktığını bilmeyen mi var?

KÜLTÜR BAKANI DA AKSİNİ SÖYLÜYOR

Sonradan sözlerini değiştirebiliyorlar ama ilk tepki olarak Kültür Bakanı Ertuğrul Günay bile Arınç’la ters düşmeyi göze aldı ve “Birinci bölümden dizinin önünün kesilmesi haksızlık” dedi. Diziyi izleyenler de “Kanuni’nin içki ve kadın düşkünü gösterildiği hele de ‘söylemeye dili varmayacak bir ilişki’nin zerre kadar ima edildiği duygusunu hissetmiş olamazlar. Tam aksine orada “kardeşlik, kardeş bağlılığı” israrla vurgulandığı gibi akılda kalan “içki yerine şerbet içildiği”dir.

Eh, Kanuni döneminde başlatılan “harem”i ve padişahların ona verdiği önemi milletçe inkar etmemizi isteyecek değiller herhalde.. Hele de; 21. yüzyıl Türkiyesi’nde hareme itirazları duyulmazken!

ATATÜRK’E YALAN, HAKARET SERBEST

Muhteşem Yüzyıl’da Sultan Süleyman’a karşı bir yalan, aşağılama, iftira kesinlikle yok ama başladığı anda kıyamet koparıldı, kesileceği açıklandı. Oysa Atatürk’le ilgili yalan yanlış yorumların yapıldığı, yazarının bile “bazı yorumlarda hata yaptığını kabul ettiği” Mustafa filminin her gün tartışıldığı dönemde bile hükümetin hiçbir tepkisi duyulmamış ve hataların düzeltilmesi istenmemişti, aksine filmin okullarda ve tüm ülkede gösterimi sürüyor ve yıllarca da sürecek.

Cemil Koçak gibi akademisyenler ve bazı yazarlar TV’lerden (TRT’den de), köşelerden, konferanslardan bu toplumun önderine, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna yalan ve hakaretlerle saldırabiliyor, tarihi çarpıtıp yeniden yazabiliyorlar. Son olarak bir çizgi romanda “kurmaca” ile ki bu kafadan uydurma demek oluyor; ‘Atatürk gençliğinde dayak yerken’ çizilmiş, bu da serbest. Kimse “kardeşim yapamazsın, düzelt hatanı” demiyor.

HÜKÜMETİN TV PROGRAMI KALDIRMA HAKKI

Böyle ciddi saygısızlıklara susanlar, ‘ortada hiçbir neden yokken’ bu diziyi kaldırma hakkına neden sahip olacaklarmış? RTÜK yerine başbakan veya bakana “yayın yasağı yetkisi” veren yasa bunlar için mi çıkarıldı? Keyfe göre yorumlanacak “soyut kavramlar” öne sürerek TV programı kesme yetkisi bir hükümete verilebilir mi? Verildiği takdirde; daha önceden de “istemediği program ve yazılara, eleştirilere izin vermediği, medya patronlarına ‘atın onları’ diye çağrı yaptığı, patronlara siyasi baskıları bilinen” bir hükümet o ekranları ne hale getirir?

“Liberalim, demokratım” etiketli yazarlar başta olmak üzere eğer millet bu dizinin kaldırılmasına ve hükümetin “RTÜK’ü bile beklemeden program kesme yetkisi”ne itiraz etmez ve önlemezse helal olsun onlara. Bari kafalarını kuma sokarak, ülkelerinde neler olduğunu iyice görmeyerek yaşasınlar, hayatları daha da kolaylaşır. İlerde tüm özgürlüklerini kaybettiklerinde sorumluluk, vicdan rahatsızlığı da duymazlar!

(Not 1: Bu yetkiyi veren yasanın haberi bir Batı ülkesinde manşet haberidir, bizde ise neredeyse duyulmadı, acaba neden?)


***


Övünme bizim, kabahat hepimizin

En ağır suçluların hiçbir hukuk devletinde görülmeyecek şekilde serbest bırakılması bugüne kadar sessizliğe bürünmüş olan toplumda bardağı taşırınca ‘suçu paylaşma ihtiyacı’ doğdu.. Yargıtay 9. Ceza Dairesi “Biz kimseyi affetmedik, yasa emrini uyguladık.CMK ‘tahliye edilir’ diyorsa bu emredici hükümdür” demiş. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in ise “Biz bu düzenlemeyi herkesin önünde yaptık, Yargıtay da işin içinde oldu, bugün bir yanlış varsa bu hepimizindir” dediğini duyduk.

Oysa bir hukukçu olarak Cemil Çiçek muhakkak ki bu durumda ‘asıl sorumlunun o yasayı yapanlar olduğunu’, yani ‘yasama’, yani Meclis olduğunu biliyor. Ülkeyi yöneten ve TBMM çoğunluğuna sahip olmayı ‘istediği her konuda kimseye danışmadan yasa üretmek’ olarak algılayan bir hükümetin, tepkilerle karşılaştığı anda sorumluluğunu paylaşmak için ortak araması çok yanlış ve haksız görünüyor.

Yasaların tek sorumlusu her ülkede parlamentodur ve gerektiğinde bunları denetleyecek tarafsız bir Anayasa Mahkemesi ile diğer yüksek mahkemeleri bile istemeyen, aksine yaptığı değişikliklerle kendisi ‘onları denetleyecek pozisyonda’ olmayı sağlayan iktidar partisi bugün (milli iradenin bir kısmı olan) muhalefet partilerini de dışlamıştır. Böylece Meclis’i de tek başına temsil etmektedir.

Durum böyle olunca, her olumlu adımda kendini göklere çıkaran, hiçbir başarıyı kimselerle paylaşmak istemeyen bir iktidarın yapılan yanlışlar için “bunlar hepimizin” demesinin anlamı olur mu? Moralleri iyice bozuyor, o kadar.

1 yorum:

SESSİZ KALMA.