Yeni yıla bir kaç saat kala aradım üç
değerli yazarımızı da... Daha bir çok yazarı aradım.
Ama Talip Apaydın'ın sesi her zaman umutlu ve güven içindeydi. Sanki bir kaygısı yoktu
yeni yıldan. Ya da geçmişte ne olmuşsa bu ülkede gelecekte de o olacaktı. Tarihsel materyalizmi kavramış
insanların geniş yüreğine sahipti. Çankaya'daki evde, duvarına mandolin asılı odasında eşiyle birlikte geçecekti 2010'un son dakikalarını.
Mahmut Makal'ın sesimi duymuş olduğu için sevinmiş samimi bir sesi vardı. Ama sorular sormak isteyen bir sesti. Sorular sormak,
yeni haberler almak isteyen bir merak ve gizli bir endişe ile doluydu boğuk ve içten sesi. Eve davet ettiler. İleride
görüşmek üzere anlaştık. Eşi, "Naciye Hanım"la Keçiören'deki evlerinde giriyorlardı
yeni yıla.
Mutfak, muhtemelen Naciye Hanım'ın sıcak
nefis kurabiyelerinin kokusuyla doluydu.
Tevfik Çavdar ise, "Mutla yıllar" dileğimi söylemeyi bitirmeden, "Çok endişeliyim Ahmet!" dedi, kesik kesik nefes alarak. Neredeyse ağlamaklı bir sesle
konuşuyordu. Çok dertliydi. mıhlanmış olduğu tekerlekli sandalyesinden dünyaya bir yumruk atmak istiyor ama ancak pencereden dışarıya bakabiliyordu.
"Manzara şudur; yeni yıla bir 'ayrılık' şarkısının nâmelerine elleriyle tempo tutan 'serbest' tavırlı aydınların 'yalelli'leriyle giriyoruz Ahmet!.."
*
Tevfik Çavdar, bir
ekonomist olarak bilinir. 1931 Salihli doğumlu yazar İktisat fakültesi mezunudur. Türkiye’nin sol tarihine tanıklık etmiş, bir aydın olarak o tarihin yazılmasına
katkıda bulunmuştur.
Türkiye sol tarihini yazanlar Tevfik Çavdar’ı atlayarak bunu yapamazlar. Ama pek az kişi onun bir edebiyatçı olduğunu bilir. Yalnızca çok iyi bir edebiyat okuru olarak değil bir edebiyat eleştirmeni olarak
değerli bir kalemdir.
Geçen yıl
Türkiye’nin Yüzyılına Romanın Tanıklığı adlı
önemli bir kitabı yayınlandı.
Kitabında
“Gerçek tarih romanlardan öğrenilir”den yola çıkıyordu. Çinlilerin "roman"a tarih kitabı dediklerini çoğumuz bilmeyiz. Bir
kamera gibidir (gerçek!) romancı,
çevreyi, kokuyu, kenti, denizi, eşyaları sayfalara döker, gelecek kuşaklara zengin bir
bilgi hazinesi bırakır.
Çavdar'a göre Batılılaşma (Siz güncel palavrayla “demokratikleşme” olarak okuyabilirsiniz) çabalarımızın hep bir üstyapı
kurumu olarak sürmesi ve öyle kalmasıdır. Yani, üstyapıyı belirleyecek olan altyapıyı, kapitalizmi adam gibi geliştiremememizdir. Şekilde kalan bu Batılılaşma, büyük kent özlemi içindeki taşra kızlarının bazı özlemleri sonucu düştükleri durumu andırıyor. Vücudunu sattığı izbe odalarda ruhunu arıyor. İşte biraz da bunun içindir ki Türkiyemiz hep izbe odalarda anlaşmalar yapıyor.
Nasıl olsa bir oda görevlisi buluyorlar egemen güçler! Belki de Türkiye şallak mallak durumda ve hep bir kimlik arayışı içinde bunun için yuvarlanıyor.
Tevfik Çavdar, Halit Ziya’nın Aşk-ı Memnu’su, Yakup Kadri’nin Kiralık Konak’ında Batılı yaşamı taklit eden Osmanlı’nın içine düştüğü çaresiz ve gülünç, ama acıklı durumun anlatıldığını önemseyerek vurgular.
Halit Ziya, bir imparatorluğun yıkılışını padişahın yanı başında
özel kalem
müdürü olarak
yaşamıştır. Anılarında, "Saray
koltuklarının yüzlerinin bile nasıl çürüdüğü"nü anlattığı satırlar unutulmaz çarpıcılıktadır.
Meşrutiyet’in hemen ilk günlerinde Darülfünun (Yüksekokul)
öğrencilerinin İngiliz Büyükelçisi’nin arabasının atlarını sökerek bizzat çektiği rezilliğini hiçbir tarih kitabı yazmaz, yazamaz ama bir romancı yazabilir!
Edebiyatın,
özellikle romanın izini sürerek çok
önemli verilere ulaşıyor Tevfik Çavdar!.. Görsel dünyanın çılgınlaştığı bir dönemde umutsuz bir alana
dikkat çekmekten çekinmiyor.
*
Tevfik Çavdar'ın kaygılı bir sesle 2010'un son saatlerinde bir biri ardına imdat çığlığını duyurmak isteyen bir kayıp denizci gibi (sol.org.tr'de "Yurtseverlik ve Hibrit Aydınlar" başlıklı yazısında yazdığı gibi)
telefonda söyledikleriyle girdim
yeni yıla:
"Küreselleşmiş neo-liberal düzen birlik sözcüğünü sevmez. Yıllar önce, İngiliz Emperyalizmini tanımlamak için 'Böl ve Yönet' politikası adını verirlerdi. Pakistan, Hindistan, Kuzey İrlanda-Serbest İrlanda gibi. Bu tip etnik dağınıklık güçsüz, dirayetsiz sözde devletçikler doğurur. Aralarındaki çekişme de bitmez. Reagan-Teacher dönemiyle ise iki temel yaklaşımı yaşama geçirmiştir: Özelleştirme ve Etnikleştirme!... 'Konfederasyon' gibi uç görüşleri savunanlara göre Doğu ve Güneydoğu 'Kürdistan', geriye kalan bölgeler ise 'Ortak vatan!..' Yani 50 milyon bir kalemde 'vatansız', 'yurtsuz' kabul ediliveriliyor. Neo liberalizm!.. Sen nelere kadirsin!.."
*
Bu yazarlar başka
insanlardı. Şimdinin liberal/dönek tosuncukları gibi halkına ihanet içinde asla olmadılar. Türkiye'yi bölmek için değil, bağımsız/demokratik bir Türkiye yapmak için canla başla çalıştılar; yazdılar, hapse atıldılar, sürgün yediler, bin bir acı çektiler! Tarihin ilerici yanı onları asla unutmayacak.
Ahmet Yıldız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
SESSİZ KALMA.