4 Ocak 2011 Salı

ZAMAN YİNE YALAN YAZDI

Balyoz Davası avukatlarından Hüseyin Ersöz, dün yaptığı gibi bugün de Zaman gazetesinin manşetindeki haberine ilişkin bir açıklama yaptı.

İşte “Zaman’e Yalanları” başlıklı o açıklama:


“Zaman Gazetesi’nde dün yayınlanan gerçekdışı haberden sonra Yazı İşlerinin bu kadar pervasızca ortaya atılan iddialara tekrar yer vereceğini düşünmemiştim doğrusu. Ancak gazetede bu konun bir tefrika misali işlenmesi gerçekleri belgeleri ile tekrar ortaya koymamızı zorunlu kılıyor.
Mahkemeden birçok kez istenmesine rağmen söz konusu CD’lerin fotoğrafları tarafımıza verilmezken bu fotoğrafların Zaman Gazetesi’nin elinde bulunması aslında çok da garipsediğim bir durum değil. Çünkü Beşiktaş Adliyesi’nde devam eden tüm siyasi dava süreçlerinde söz konusu gazete daha sanık müdafileri dahi delil klasörlerine ulaşamamışken birçok belgeyi haber yapmıştı. Bu konunun muhatabı Zaman Gazetesi olmadığından çok da ayrıntıya girmeye gerek yok. Asıl konumuz Zaman Gazetesi Muhabirleri Büşra ERDAL ile Ali AKKUŞ’un yazdıkları.


ERDAL, “Balyoz Belgelerinde Genelkurmay imzası” başlıklı yazısında şöyle diyor:
“Sonradan üretildiği iddia edilen 2 CD diğer 16 CD gibi aynı programda ve TSK'ya ait bilgisayarlarda oluşturulmuş. Bunu ispat eden delil ise belgelerin kaydedildiği programdaki 'fserbest' kullanıcı ismi.”
Bu iddia ne kadar doğru şimdi onu inceleyelim.
ERDAL bu haberi yaparken 19.02.2010 tarihli TÜBİTAK Raporu’na dayanıyor. Ancak söz konusu raporun 2. Sayfasını ayrıntılı olarak incelemediği hemen anlaşılıyor.
ERDAL’ın iddiası sonradan üretildiği ifade edilen 2 CD’nin bulunduğu bu CD’lerin de içinde olduğu toplam 19 CD’nin de aynı program kullanılarak hazırlandığı yönünde. Oysaki soruşturmanın başlangıç aşamasından itibaren sahteliği ileri sürülen 2 değil, 3 CD var ve bunlar 11, 16 ve 17 No’lu CD’ler. Bir başka ifade ile içinde savcıların suç unsuru tespit ettiği 3 CD bunlar. Bu 3 CD’yi diğer 16 CD’den ayıran özellik ise markaları ve yazıldığı programın versiyonu.
Bu CD’lerden 11 ve 17 No’lular TDK Marka, 16 No’lu CD ise SmartBuy. Daha dikkat çekici bir özellik 19 CD içinde bu markalarda başka bir tane bulunmuyor olması.
ERDAL’ın haberinde gözden kaçırdığı bir başka konu ise CD’lerin oluşturulduğu program bilgileri. Öyle ki haberde ifade edildiği şekli ile 19 tane CD’nin de aynı program ile oluşturulduğu bilgisi doğru değil. Çünkü 19 tane CD’den 12 tanesi “EASY CD Creator 5.3 programı ile oluşturulmuşken sahteliğini ileri sürmüş olduğumuz ve savcılar tarafından içeriklerinde suç unsuru tespit edilen 11, 16 ve 17 No’lu CD’ler “EASY CD Creator 5.2” programı kullanılarak oluşturulmuş. Bir başka ifade ile programların versiyonları tamamen farklı. Ortada ciddi sahtecilik iddialarının bulunduğu bir yargılama sürecinde bu ayrıntılara çok daha dikkat edilmesi gerektiği ortada.
CD’lerin 2003 yılında oluşturulduğu da TÜBİTAK Raporu’nun 2. Sayfasında gösterilmiş. TÜBİTAK’ın yapmış olduğu bir başka tespit ise Raporun 5. Sayfasında yer alıyor. O da CD’lere sonradan ekleme yapılmadığına ilişkin. İşte bu noktada tekrar ve ısrarla sorulması gereken şu sorular karşımıza çıkıyor:
·    2003 senesinden önce kapatılan Derneklerin, Kuran Kurslarının vs. isimleri bu CD’lerde ne arıyor?
·    2003 senesinden sonra isim değişikliği yapılan ilaç şirketlerinin, derneklerin ve hastanelerin yeni isimleri ile bu listelerde yer almasının açıklaması ne?
·    Hiç var olmayan dernek, öğrenci yurdu vs. isimleri nasıl oluyor da bu CD’lerde yer alabiliyor?
ZAMAN Makinesi Teorisi
Bu sorulara karşılık geliştirilen bir savunmaya da değinmeden geçemeyeceğim. Davaya katılma talebinde bulunan bir derneğin başkanı tarafından ileri sürülen şu tez ekran başında benimle birlikte eminim ki diğer izleyicilere hem tebessüm ettirmiş hem de düşündürmüştür. Zira bu konu kendisine arka arkaya birkaç kez anlatılmasına rağmen meslektaşımız anlamamakta ısrar ediyordu. O tez de şuydu:
“Darbeciler bu tarz hataları bilerek yapıyorlar ki, yakalandıklarında bir savunmaları olsun.”
Ancak bu kıvrak zekâ 2009 senesinde yapılan bir isim değişikliğinin nasıl oluyor da 2003 senesinde oluşturulmuş bir CD’de yer aldığını sorgulamıyordu. Sanırım böyle düşünenler bu CD’leri hazırladığı iddia edilen kişilerin ellerinde bir zaman makinesi olduğuna kanaat getirmişlerdi.
Konuya Bilimsel Yaklaşım
ERDAL’ın yukarıda yapmış olduğumuz açıklamaları görmezden gelen haberinde dayandığı bir başka iddia ise CD’lerin TSK’ya ait bilgisayarda oluşturulmuş olduğu ve bunun delilinin de “fserbest” kullanıcı isminin Fikret SERBEST isimli bir subay tarafından kullanılmakta olduğu iddiası.
Yukarıda yapmış olduğumuz değerlendirmeler söz konusu CD’lerin sahteliğini ortaya koyan bir iddiadan öte somut olgular olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumda karşı karşıya olduğumuz bir sahtecilik çetesinin 2003 yılındaki işletim sistemlerini ve programlarını kullanmak suretiyle bu dokümanları kapalı devre bir bilgisayarda oluşturmuş olduğu da kesinlik kazanıyor.
Bu noktada sırf yazar (üstveri) bilgilerinden yola çıkarak isnatlar üretmenin mümkün olmadığı da ortada. Soruşturma aşamasında Computer Investigative Associates’dan alınan 11 Mayıs 2010 tarihli bilimsel mütalaa bu konuyu şu şekilde açıklıyor:
 “Aslında, TÜBİTAK tarafından yapılan incelemeden, CD’lerin ve içindeki dosyaların kesin olarak 2003’te veya öncesinde üretildiği veya yazıldığına dair bir saptama yapılamaz. Tübitak raporundan neden böyle kesin bir çıkarsamada bulunulmayacağının üç nedeni vardır:    
     1. Tübitak tarafından yapıldığı belirtilen üstveri analizine dayanarak, CD’lerin gerçekten 2003’te veya öncesinde hazırladığını saptamak mümkün değildir. Daha önce de açıkladığım gibi, CD’ler üzerinde basılı olan tarih (yazara ait bilgiyle beraber) CD’lerin ve dosyaların hazırlandığı bilgisayarın saatinin manipüle edilmesiyle değiştirilebilir. Sonuç olarak, bir CD daha sonraki bir tarihte hazırlanmış ve yazılmış olsa dahi 2003’e ait “tarih” bilgisini taşıyabilir. Önemlisi, Tübitak’ın tarihlere dair sonuçlarının hepsi, CD’lerin üzerinde taşıdığı tarihlere atıfta bulunmaktadır ki bunlar CD’lerin gerçekten hazırlandığı tarihlerle aynı olmayabilirler.        
      2. Bir dosyanın 2003’te mevcut olan bir yazılım programı kullanılarak oluşturulmuş olması, o dosyanın kesin olarak 2003’te hazırlandığı anlamına gelmez.    
      3. Bir CD’nin 2003’te mevcut olan bir CD yazma yazılım programı kullanılarak hazırlanmış olması, o CD’nin kesin olarak 2003’te oluşturulmuş olduğu anlamına gelmez.   
      Özet olarak, Tübitak’ın incelemesi CD’lerin 2003’te veya öncesinde hazırlandığını saptamakta çeşitli sebeplerle yetersizdir.
Saygılarımla, John D. Tessel”
ERDAL’ın düşmüş olduğu bir başka yanılgı ise, CD’lerin TSK Bilgisayarlarında hazırlandığı hususu. Oysaki gerçek yine bize tam aksini işaret ediyor. Zira 1. Ordu Bilgisayarlarında yapılan incelmelerde suç isnadına dayanak olarak gösterilen 11, 16 ve 17 No’lu CD’lerin içeriklerine rastlanılmıyor. Bu durum da söz konusu dijitallerin sahte olduğunun bir başka göstergesi olara karşımıza çıkıyor.
Haberin devamında ise Zaman Gazetesi Muhabiri Ali AKKUŞ şu değerlendirmeyi yapıyor:
“İstanbul Kriminal Polis Laboratuvan Müdürlügü'nce düzenlenen 3 Mayıs 2010 tarihli ekspertiz raporunda; Melek Üçtepe'nin kendilerine ait olmadığını beyan ettiği 8 No'lu CD üzerindeki el yazılarının Melek Üçtepe'nin eli mahsulü olduğu kanaatine varıldığı belirtiliyor.
Bu haberde ne yazık ki gerçek dışı bir değerlendirmenin ürünü. Gerçek, Melek ÜÇTEPE’nin 01.03.2010 tarihli Savcılık İfadesi’nin 2. Sayfasında şu şekilde yazılı:
“8 nolu üzerinde ‘17.01.2003 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanı Orgenaral Aytaç Yalman’a verilen Ordu Brifingi’ yazılı CD gösterildi soruldu:
Bu CD’yi hatırlayamadım. Ancak CD kapağı ve üzerindeki yazılar bize aittir.
Öncelikle 8 No’lu CD’yi Savcılar suç isnadında kullanmıyor. Bu CD üzerinden devam eden herhangi bir tartışma da bulunmuyor. Ancak yukarıda ifade edildiği gibi ortada somut belgeler varken bu şekilde yalan beyanlara dayanarak yapılan haberlerin her gazetenin saygınlığını ve inandırıcılığını zedeleyeceği de bir gerçek. Ancak Zaman Gazetesi’nin arka arkaya yapmış olduğu gerçek dışı haberler ile böyle bir kaygısının da bulunmadığı ortaya çıkıyor.
MEHMET BARANSU VAKASI

Dünkü yazımızda Zaman Gazetesi’nde yayınlanan haberin en çokta Mehmet Baransu’yu sevindirdiğini söylemiştik. Öyle ki Baransu’nun kitabının sahtecilik bulguları ile bir anlamda kadük hale geldiğini belirtmiştik. Bugün aynı konuya Cumhuriyet Gazetesi’nden Orhan Bursalı ile Akşam Gazetesi’nden Oray Eğin köşelerinde değinmiş:
Mehmet Baransu yaptığı haberlerle kendisini çok önemsiyor, Türkiye'yi değiştirdiğine inanıyor. Oysa ekranlarda görüyorum, yazdığı konulara bile hiç hâkim değilmiş, hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi bir izlenim veriyor. Sanki eline tutuşturulup ezberlemiş gibi...” O.EĞİN
Bu belgelerin sahibi cemaatçi "gazeteci"ye, Gazeteciler Cemiyeti yılın gazetecisi ödülü vermişti! Eline tutuşturulanları yayımlamak nasıl bir beceri idiyse! Üstelik belgeleri hiç araştırmadan, doğruluklarını soruşturmadan, içindeki tutarsızlıkları görmeden... Bu yayının tam bir yüz karalık örneği olduğunun mahkemece de belgelenmesine azzzz kaldı!” O.BURSALI
Ne diyelim aklın yolu bir…
Av. Hüseyin Ersöz”

1 yorum:

  1. Her gazete kendi siyasi görüşü uğruna günah işler. Demekki siyaset şeytan işidir. Tartışmasız her gazete yanlıdır taraf tutar.

    Mesaj:
    http://www.blogyarismasi.com/ adresinde Türkiye Dış Politikası konulu bir blog yarışması vardır. Organize bir şekilde katılalım diyorum ne dersiniz.

    YanıtlaSil

SESSİZ KALMA.