4 Aralık 2010 Cumartesi

Hayat bir pasla başladı…


Sahaya yabancılaşan taraftar, hayata yabancılaşan futbolcu, futbola yabancılaşan parababaları… Ve bir de Cantona…
Son dönemde adını Fransa’da ki krize ve "devrime" yönelik açıklamalarıyla duyduğumuz Eric Cantona, medyada görmeye alışkın olduğumuz futbolculardan oldukça farklı bir yerde. Futbolun ardından sinema ve resimde de başarılı olduğunu kanıtlayan, aristokratlaşan meslektaşlarının aksine halkın içindeki varlığını koruyan, son olarak Fransa’da yükselen grev dalgasıyla beraber kapitalist sistemin bitmesine yönelik görüşler üreten ve bu görüşleriyle on binlerce insanı sokağa dökebilen bir futbolcu...
Futbolu, eylemi ve felsefesi bir
Cantona, Ekim ayında Fransa’da gençlerin ve işçilerin önderliğindeki grev dalgası sırasında, yapılması gerekenin "sosyal ve ekonomik bir devrim" olduğunu belirtmişti. Dünya çapındaki bankaların nakit rezervlerine yapılacak hücumun sistemi kilitleyebileceğini söyleyen Cantona, bununla yetinmeyip bu görüşlerini Youtube üzerinden video ile aktardı. "Çok izlenenler" arasına giren videoda Cantona, "Gösteri yapmak yeterli değil. Devrim yapmak şu an çok kolay. Bu sistem neye dayanıyor? Bankalara. O zaman bankalara saldırmalıyız" demişti.

Eric Cantona'nın bu konuşmasını Youtube'da 40 bin civarında kişi izlerken "StopBanque" (Bankaları Durdurun) isimli bir örgütlenme de başlatıldı. Yaklaşık 14 bin kişinin, 7 Aralık günü Cantona'nın önerisine uygun biçimde paralarını bankalardan çekeceği iddia edildi.
Lüks arabalar, ihtişamlı yaşamlar, güzel kadınlar… Klasik diyebileceğimiz, bir futbolcu için hayatın anlamı. Bir de Eric Cantona var bunların karşısında. Felsefi kişiliğini, futbol yaşamı boyunca kendi agresiflikleri, aldığı cezalar, baskılar ve saldırılar karşısında zorlu mücadelesi sırasında kazandı. Crystal Palace ile Manchester United karşılaşmasında gördüğü kırmızı kartın ardından soyunma odasına giderken kendisine ırkçı tezahürat yapan bir taraftara uçan tekme atmış ve 9 ay sahalardan uzaklaştırılmıştı. Bu konuyla ilgili yaptığı basın açıklamasında da gazetecilere "malzeme" vermeyeceğini yine o felsefi diliyle ima ederek “Martılar, balıkçıları takip ederler. Bunun nedeni sardalyaların denize atılacağını düşünmeleridir” demişti.
Eric'i ararken Cantona'yla karşılaşmak
“Kral” lakaplı Eric Cantona'yı "benzerlerinden" ayıran ve genç yaşındaki ünüyle onu farklı yapan, endüstriyel futbolun içinde hala kolektif futbolun takım arkadaşlarına güvenmenin önemini yansıtabilmesidir. Ve bu özellikleri o kadar samimidir ki Ken loach, Eric Cantona’nın hayatı ve sözleri üzerinden, hayatta kaybeden bir postacının nasıl hayata tekrar sarıldığı hikayesini filme çekmişti.
Kusurlu postacı kusurlu dahi…
Cantona oynadığı bu filmde eylemlerini, fikirlerini ve hayata bakışını en güzel anlatabileceği ya da aktarabileceği şekilde, kendisi yani Cantona olarak yer aldı. Sinema ve futbolun iki asi “delikanlısının” buluştuğu Türkiye’de “Hayata Çalım At” adıyla yayımlanan “Looking for Eric”, Loach’un deyimiyle çalışan sınıfın burnumuzun dibindeki ama ilgilenmediğimiz zorluklarını perdeye taşımaya çalışıyor. Filmde yüzleşmekten korktuğu sorumluluklarından dolayı 30 yıl önce karısı terk eden ama asla unutmayan, üvey çocukları ve iş hayatında sorunlar yaşan postacı Eric Bishop tüm umudunu kaybettiği bir anda oğlunun odasından aldığı ot ile hayatının kahramanı ile tanışıyor. Futbolun kusurlu dâhisi Eric Cantona kusurlu postacıyı takım oyununu öğreterek kaybettiği maçın rövanşını almasını sağlıyor.
Postacı Eric’in tek başına işin üstesinden gelemediği sorunları karşısında arkadaşlığın önemini vurgulayarak en güzel anının bir pas olduğunu söylemesi hem filmin ana temasını hem de Eric Cantona’nın hayata karşı duruşunu anlatan en önemli sözlerden birisidir. Cantona operasyonu bu söylemlerden yola çıkılarak başlıyor ve hayattaki rövanşını mafya liderlerine karşı verdikleri mücadele ile kazanıyorlar. Bu galibiyette de, Eric Bishop’un, Amerikan işadamlarına satılan takımlarının ruhunu yaşatmak için kurulan FC United taraftarı dostları baş aktörler.
Cantona ve Loach buluşması tesadüf değil
Altı kez Cannes film festivalinde ödül alan yönetmen Ken Loach başarılı bir geçmişle politik duyarlılığı birleştirmiş bir yönetmen. Hollywood filmlerindeki milyon dolarlık oyuncular ve dünyayı kurtarmaya çalışan karakterlerin aksine Loach, adını duymadığımı oyuncuları ve kendini kurtarmaya çalışan karakterleri seçiyor. Çektiği filmlerdeki politik duruşunu günlük hayatta da gösteren Ken Loach, 2009 temmuz ayında Melbourne’de yarışan “Looking for Eric” filmini festivale israil’in sponsor olmasını öğrenmesiyle “Şiddet üreten devletin gölgesinde sanat yapılamaz. Sanat savaşa ve yok etmeye değil barışa ve insanlığa hizmet eder. İsrail Ortadoğu’daki politikalarını gözden geçirmeli” diyerek geri çekti.
Loach'ın filmiyle birlikte bugüne kadar hayatı hep olaylarla geçen Cantona'nın sahadaki karizması ve zekasını takım arkadaşlarına güvenin getirdiği başarıyı günlük hayatta da uygulamaya çalıştığını görüyoruz. Filmin kusurlu postacının nazarında bütün emekçilere söylemek istediği sözü ise yine “Kral” Eric söylüyor: "Her zaman için başka bir yol vardır."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SESSİZ KALMA.