11 Aralık 2010 Cumartesi

HOCALARIN HOCASINDAN "HOCA"YA DERS

Türk ulusuna yapılan en büyük saldırı, Onu, Atatürk’ün sağladığı çok yönlü kazanımlarından yoksun kılmaya yönelik dış ve iç sömürgeci saldırıdır.
Şimdi de bir “Yeni Osmanlı Milletler Topluluğu” diye, cahil bırakılmış kesimleri uyutmaya yönelik eski bir aldatma yeniden ısıtılmış gidiyor ve Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası politikası, bu cehalet sömürüsünün boyunduruğuna sokulup, ulus ve devlet olarak aynı zamanda hem içerde, hem de dışarıda korkunç tehlikelere sürüklenmemize çalışılıyor.
“Gazze’ye yardım” adı altında ulus ve devletimize yaşatılan “Mavi Marmara gemisi faciası”, gören gözler için, bunun açık bir göstergesidir.


Oysa Atatürk, Osmanlı’nın yıkılışını kolaylaştırmaktan başka işe yaramamış olan ve Alman sömürgeciliğinin hizmetinde Enver Paşaların da birinci sırada rol aldığı gerek Turancılık, gerekse İslamcılık biçimindeki bu aldatmacanın gerçek niteliğini, daha Kurtuluş Savaşı sırasında, ortaya koymuştu.
Yabancısı ve yerlisiyle sömürgecinin Atatürk’e saldırmasının asıl nedenlerinden birisi, onların maskesini indirerek örtülü saldırılarını da boşa çıkarabilmiş olmasıdır.
Şimdi Türk ulusunun eğitimsiz, bilinçsiz bıraktırdıkları kesimlerini ayran budalası yerine koymaktan başka anlam taşımayan, I. Dünya Savaşı öncesinde de Çarlık Rusyası da içinde olmak üzere, tüm sömürgeci devletlerin hem kışkırttıkları, ama hem de Türk ulusuna saldırmak için gerekçe olarak kullandıkları bu “Osmanlı Milletler Topluluğu” aldatmasının maskesini Atatürk’ün daha 1920’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde nasıl indirip çürüttüğünü okuyalım:
"Efendiler, yurttaşlarımızdan, dindaşlarımızdan, hemşeh¬rilerimizden her biri kafasında yüce bir ülkü besleyebilir.
Özgürdür, özerktir. Buna kimse karışmaz.
Ama buna iliş¬kin olarak şunu derim ki, büyük hayaller arkasından koşan, yapamayacağımız şeyleri yapar görünen yalancı in¬sanlardan değiliz...
Efendiler, büyük ve hayali şeyleri yapmadan yapmış görünmek yüzünden bütün dünyanın düşmanlığını, kızgınlığını ve kinini bu ülkenin, bu ulu¬sun üzerine çektik.
Biz panislamizm yapmadık. Belki "Yapıyoruz!", "Yapacağız!" dedik, düşmanlar da "Yaptırmamak için bir an önce öldürelim!" dediler.
Panturanizm yapmadık, "Yaparız, yapıyoruz!" dedik, "Yapacağız'" dedik ve yine "Öldürelim!" dediler.
Bütün dâvâ bundan ibarettir.
Efendiler bütün dünyaya korku ve telaş veren kavramlar üzerinde koşarak düşmanlarımızın sayısını ve üzerimize olan baskıları arttırmaya çalışmak¬tan ise, doğal sınıra, meşru sınıra çekilelim, haddimizi bilelim. Demek ki efendiler, biz yaşamak ve bağımsızlık isteyen bir ulusuz. Ve yalnız ve ancak bunun için yaşamımızı harcarız."
"Ulusal sınırlarımız içinde her şeyden önce kendi gücü¬müze dayanarak varlığımızı koruyup ulus ve ülkenin ger¬çek mutluluk ve bayındırlığına çalışmak. Gelişi güzel sı-nırsız istekler ardında ulusu uğraştırıp zarara sokma¬mak.. Uygar dünyadan uygar ve insancıl işlem ve karşı¬lıklı dostluk beklemektir."
Yemen'de kavrulup yok olan Anadolu çocuklarının sayısını biliyor musunuz?
Afrika'da tutunabilmek için, Mısır'da barınabilmek için, Suriye ve Irak'ı elde tutabilmek için ne kadar çok Anadolu çocuğu yok oldu, biliyor musunuz?
Peki sonuç ne oldu, görüyor musunuz?
"Görülüyor ki bir hava ve heves için, bir kuruntu ve düş için bütün Anadolu halkını yok etmek istiyorlardı."
Cumhuriyet bu anlayışla Türk yurdunu şöyle tanımlar:
"Türk ulusu Asya'nın batısında, Avrupa'nın doğusunda ol¬mak üzere kara ve deniz sınırlarıyla ayırtedilmiş, dün¬yaca tanınmış büyük bir yurtta yaşar. Onun adına Türk eli, Türk yurdu derler. Türk yurdu daha çok büyüktü. Türke yurtluk etmemiş bir kıt'a yoktur. .. Ama bugünkü Türk ulusu varlığı için bugünkü yurdundan memnundur. Çünkü derin ve şanlı geçmişin, büyük, güçlü atalarının kutsal kalıtlarını bu yurtta da koruyabileceğine, o kalıtları şimdiye değin olduğundan çok daha büyük ölçüde zenginleştirebileceğine güvenmektedir."
Türkiye Cumhuriyeti, AKP’nin diplomasimizin başına getirdiği Davutoğlu'nda kendini açıkça belli eden "Osmanlıcı" kafa yapısı ile, Osmanlı'nın uğratıldığı yıkımdan başka bir şey elde edemez!
Prof. Dr. Özer Ozankaya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SESSİZ KALMA.