Uluslararası
Para Fonu (IMF),
Program Sonrası 2.
Değerlendirmesi'ni 17.12.
2010 tarihinde yayımladı. Yayınlanan rapor,
saat farkıyla önce yayınlanan
“Emlak Balonu Patlayacak mı” başlıklı
yazımızda işaret ettiğimiz sorunları teyit eder nitelikte.
Anılan
yazıda, gerek konut amaçlı
tüketici kredileri (mortgage), gerekse inşaat
sektörünün bankacılık sistemine olan borçlarındaki aşırı artışa
dikkat çekmiş, konut satışlarındaki düşüş eğilimi ile
birlikte düşünüldüğünde bu durumun ciddi
riskleri barındırdığını söylemiştik.
IMF’nin söz konusu değerlendirme raporunun 10. maddesinde, benzer tespitlerden yola çıkılarak benzer
risklere dikkat çekiliyor. Konut üretiminde gözlenen
canlılık çerçevesinde, ipotek karşılığı
kullanılan kredilerdeki hızlı büyüme ve aynı mülk için hem konut üreticilerine (inşaat
sektörüne) hem de nihai alıcılara
kredi kullandırılmasının, ciddi
risk oluşturabileceği uyarısında bulunan IMF, Gayrimenkul
Yatırım Ortaklıklarına sağlanan vergi imtiyazlarının kaldırılmasının uygun olacağını belirtiyor.
BANKACILAR İTİRAZ EDİYOR
Raporun yayınlanmasının hemen ertesinde gayrimenkul
sektörü temsilcilerinden ve
bankacılardan itirazlar yükselmeye başladı.
Ekonomi.
haberturk.com
internet sitesinde yer alan
habere göre, (http://
ekonomi.
haberturk.com/emlak-mortgage/
haber/582672-imf-sorun-istiyor) Gayrimenkul
Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) Başkanı Turgay TANES, raporda yer alan tespit ve önerilere
“binlerce geliştirici, yatırımcı var piyasada. Bunların ne derece şeffaf oldukları da belli değil. Onları bırakıp halka açık, denetlenen GYO’ların vergi avantajını konuşmak mantıksız” diyerek karşı çıkıyor. Karşı çıkarken de, bizi bırakın onlara bakın dercesine, GYO’lar dışındaki inşaat
yatırımcılarının güvenilirliği konusuna dikkat çekiyor.
TANES’in diğer bir itirazı, aynı raporda yer alan, “konut amaçlı
tüketici kredilerine uygulanan Kaynak
Kullanımını Destekleme Fonu (KKDF) kesintisinin diğer
kredilere uygulanan seviyeye çekilmesine” yönelik tavsiyeye ilişkin.
“Bu durumda doğrudan tüketici maliyeti yükselir. Talep daralır; arz bozulur. Yan sektörler zarar görür. İş azalınca ciro düşer; devlete ödenen vergi azalır. KKDF düzenlemesi 1 liralık tasarruf sağlayacak, devlet 100 liralık vergiden olacak? Bu basit matematik hesabını yapamamak için okuldan mezun olup IMF’ye girmek gerek.” diyen TANES, anlaşılan bayağı kızmış.
Bu kadar açık söylemeseler de, aynı kızgın olma hali
bankacılık ve
finans çevreleri için de geçerli. Konut
kredilerinin pahalanmasının, zaten düşmüş olan konut satış rakamlarını daha da aşağı çekeceğini, bu durumun konut fiyatlarında ve bunun
sonucu olarak portföylerindeki ipoteklerin
değerinde düşmeye neden olacağını düşünen
sektör, önümüzdeki dönem
planlarını ve karlılık
hesaplarını sil baştan
yeniden yapmak zorunda kalacak.
Merkez
Bankası ve BDDK tarafından alınan kararları haklı kılacak herhangi bir sorun olmadığını söyleyen inşaat ve
finans kesiminin en önemli argümanı, konut
kredilerinin Gayri safi Yıllık Hasılaya (GSYH) oranının halihazırda yüzde 5 olduğu, bu oranın başka ülkelerle karşılaştırıldığında çok düşük olduğunun görüleceği, geri
ödemelerde herhangi bir sorun yaşanmadığı. Bu kesimin
dikkat etmediği konu ise, konut ve inşaat
sektörü kredi hacmindeki
hızlı artış ve
ilk üç çeyrekte düzenli olarak düşen konut satışları.
DOLARIN YÜKSELİŞİ
Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu (BDDK) verilerine göre, 2003 yılı Ocak ayında 75 milyon 898 bin ABD
doları düzeyinde olan konut
kredileri,
2010 yılı Ekim ayında ise 40 milyar 564 milyon ABD
doları düzeyine çıkmış durumda.
Aynı oranda olmasa da İnşaat
sektörü kredilerinde de ciddi bir artış var. 2003 yılı Ocak ayında 3 milyar 17 milyon ABD
doları düzeyinde olan inşaat
sektör kredileri,
2010 yılı Ekim ayında 20 milyar 956 milyon ABD
doları düzeyine yükselmiş.
Geçen hafta içerisinde alınan kararlar, Merkez
Bankası ve BDDK yönetimlerinin,
bankacılık ve gayrimenkul
sektöründen farklı olarak bu
hızlı büyümeyi, IMF raporunda belirtildiği gibi sorun olarak algıladıklarını ortaya koyması açısından
büyük önem taşıyor.
Herhangi bir bilimsel veriye,
ihtiyaç analizi ve talep tahminine dayanmaksızın gerçekleştirilen konut
yatırımlarının ve konut
kredi hacminde yaşanan
hızlı büyümenin neden olduğu
risklerin, Merkez
Bankası ve BDDK’nın aldığı tedbirlerle önlenip önlenemeyeceği ise ayrı bir tartışma
konusu.
KONUT META OLDU
Konutun, barınma
aracı olmaktan çıkarılarak menkulleştirilmesine dayanan politikaların,
özellikle başını sokacak bir
ev sahibi olmak isteyen kesimler için dışlayıcı,
yatırım arcı olarak konut alan orta kesimler açısından ise yanıltıcı ve çok
riskli olduğunu, kira öder gibi
ev sahibi olmak sloganıyla pazarlanan sistemin dar
gelirli toplum kesimlerinin barınma sorununu görmezden geldiğini, sistemin ABD’de olduğu gibi evini kaybetmesine karşın borçtan kurtulamayan, sokakta yaşayan
aileler üreteceğini uzun süredir söylüyor,
yazıyoruz.
ABD hükümeti,
para basarak
bankaları ve
finansman kuruluşlarını kurtarıyor. ABD halkının içine düştüğü zor durumdan kurtulması için ise, henüz atılan somut bir adım yok. İcra yoluyla satışa çıkarılan konut sayısı sürekli artıyor, konut fiyatları düşmeye devam ediyor.
Vatandaş
her yerde kaybeden olmaya alışmış. Kimsenin niye tüm bedelleri ben ödüyorum falan dediği yok.
O
zaman sorun ne? Sorun, vatandaş batsa da sorunun çözülememesi, inşaat
şirketlerini,
bankaları, yani “
finansal istikrarı” olumsuz etkilemesi
riski.
Umarım yanılıyoruzdur.
Ahmet Müfit
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
SESSİZ KALMA.