23 Ocak 2011 Pazar

İnsanlık dışı bir pazar: Organ ticareti


Geçtiğimiz hafta içinde 11 ilde ortak bir operasyon yürütülerek “organ ticareti” yaptıkları iddia edilen 12 kişi gözaltına alındı. Haber medyada “utandıran taksit kampanyası” başlığıyla manşet oldu. Oysa sadece taksit değil, bu insanlık dışı pazarın tamamı utanç dolu bir vahşet örneği...
Geçtiğimiz hafta içinde 11 ilde ortak bir operasyon yürütülerek “organ ticareti” yaptıkları iddia edilen 12 kişi gözaltına alındı. Haber medyada “utandıran taksit kampanyası” başlığıyla manşet oldu. Organ mafyası, her zaman olduğu gibi paraya ihtiyacı olan insanlardan aldıkları organları bu sefer taksitle de çok daha yüksek fiyata sattığı için böyle bir başlık seçilmişti.
İnsanlığın yarattığı en iğrenç pazarlardan biri olarak kaydedilebilecek kaçak organ piyasası için Türkiye zengin ve fakir ülkeler arasındaki transit ülke konumunda bulunduğu ve yasadışı birçok “organ nakline” ev sahipliği yapması sebebiyle ayrıca önemli bir yere sahip. Özellikle Avrupalı birçok zengine, 3. dünyanın yoksul insanlarından mafya aracılığı ile temin edilen sağlıklı organlar Türkiye’de yapılan ameliyatlarla sağlanıyor. Organları çoğu zaman zorla alınan bu insanlar ise ellerine tutuşturulan biraz para ve yarım kalmış bir bedenle ülkelerine geri dönmek zorunda kalıyorlar.
Gerek dünyada gerekse Türkiye’de yasal yollardan organ nakli için çok uzun sıralar beklemek gerekiyor ve çoğu zaman da ölene kadar bu sıralar gelmiyor. Özellikle Türkiye’de devletin bu konuda teşvik edici olmaması ve birçok kişinin “dini hassasiyetler” ile organ bağışına yanaşmaması durumu daha da güçleştiren etmenleri başında geliyor.

İnsanlığın bittiği yer: Zengin olan fakirin vücudunu satın alıyor
Organ ticareti Birleşmiş Milletlerin insan ticareti protokolünde; bir kişinin organlarının alınması amacıyla, kandırılması, zorlanması, aldatılması, mecbur bırakılması, kaçırılması ve otoritenin kötüye kullanılması olarak tanımlanmıştır. Ancak bu durum kimseyi yanıltmamalı, çünkü bugün organ kaçakçılığı ile ilgili uluslararası bir mücadelenin, devletlerarası bir dayanışmanın olduğunu söylemek çok zor.
Yakın zamanda ortaya çıkan bir olay, konu ile ilgili çok çarpıcı bir gerçeği gözler önüne serdi. Amerikan bayraklarının sallandığı bir gösteri ile bağımsızlığını ilan eden Kosova’nın Başbakanı Haşim Taçi’nin çok büyük bir organ mafyası ve uyuşturucu çetesinin lideri olduğu ortaya çıktı.
2009 yılında İsveç'in önde gelen gazetelerinden Aftonbladet, İsrail Ordusu'nun öldürdüğü Filistinlilerin cesetlerini "otopsi" gerekçesiyle alıkoyarak organlarını çaldığına yönelik iddialara yer vermişti. İsrail ile ilgili aynı gazetenin 2010 Kasım ayındaki bir sayısında ise İsrail bağlantılı bir çetenin, Güney Afrika'daki organ ticaretini kontrol ettiği iddia edilmişti.
Ortalama olarak bugün Avrupa’da 100.000, İngiltere’de 5000, ABD’de ise 50.000–80.000 arasında hasta organ beklemektedir. Suç örgütleri böbreklerini aldıkları yoksullara ortalama 3000 Amerikan doları ödemekte, buna karşılık bu böbrekleri 200.000 dolara hastalara satmaktadır. Bunun yanında Irak ve Hindistan’da organize gruplar organ fiyatlarını 800 dolara kadar düşüyor.
3. dünya ülkelerinin insanlarından mafya aracılığıyla sağlıksız koşullarda temin edilen organlar zengin müşterilere çok yüksek fiyatlara satılıyor. Üstelik bu operasyonlar son derece sağlıksız koşullarda ve kaçak yollardan yapıldığı için organı alınan kişi çoğu zaman AIDS, Hepatit B vb başka bulaşıcı hastalıklara yakalanıyor.
Organ mafyası, Japonya, İtalya, ABD, İsrail, Kanada gibi ülkeleri hedef müşteri olarak tarif ederken, Hindistan, Pakistan, Moldova, Romanya, Meksika, Güney Afrika, Peru gibi ülkelere ise organ temininde kaynak ülke olarak bakıyor.
Bakan Akdağ organ mafyası yok demişti ama…
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, organ mafyası iddiaları ile ilgili bir soruya organ mafyasının Türkiye’de olmadığını iddia ederek şöyle yanıt vermişti: "Türkiye'de organ alımı-satımı, organ mafyası yok. Organ nakli merdiven altında gizli-saklı yapılacak işler değil, nakil ancak gelişmiş merkezlerde yapılabilir. Türkiye organ kaçakçılığının yapıldığı 5. dünya ülkesi değil." Ancak veriler Türkiye’nin organ ticaretinin en önemli merkezlerinden birisi olduğunu gösteriyor.
Organ ticaretinde önemli hedeflerden birisi de kimsesiz sokak çocukları. Organ mafyasının özürlü ve sokakta yaşayan insanları “nasıl olsa soranı olmaz” diyerek kaçırdığı ifade ediliyor.
Türkiye organ ticareti konusu özellikle 2009 yılındaki kriz döneminde birçok insanın organlarını satışı çıkarması ile gündeme gelmişti. Hastane önünde insanların organlarını satmak için beklediği bu süreç çok tartışılmış, Başbakan Erdoğan’ın “teğet geçti” dediği kriz de birçok insanın ne kadar güç duruma düştüğünün çok çarpıcı bir göstergesi olmuştu.
Avrupa’da organ kaçakçılığının yasal yaptırımların Türkiye’ye göre daha fazla olması ve Türkiye’nin Avrupa’ya kaçak gitmek isteyen birçok kişi için geçiş ülkesi olması, organ mafyası için Türkiye’yi kullanılır bir merkez haline getiriyor. Çünkü organ ticaretinin insan kaçakçılığı ile çok ciddi bağları var.
… Bu suç insan kaçakçılığı suçunun da asli kaynağı ya da bünyesinde barındırdığı ikinci bir suç da olabilir. Yani ülkesinden çeşitli nedenlerle illegal yollarla gitmek isteyen kimseler verecek hiçbir mal varlığı yoksa değerli organlarını satabilir. Ya da birçok göçmenin insan kaçakçılığı esnasında bir de zorla organlarının alındığı da bilinmektedir. Bu durum da bu suçun beraberinde getirdiği diğer sonuçlardır. Organ kaçakçılığı, günümüzde insan ticaretinin farklı bir boyutu olarak gündeme gelmektedir.
(2008 / İnsan Borsası (Adalet yay.) Hanifi Sever – Salih Arslan)
Geçtiğimiz yıllarda Avrupa Konseyi için Ruth Mangold tarafından hazırlanan rapor Türkiye’nin organ mafyası için bir cennet olduğunu belirtiyor. Mangold, bu işi organize suç şebekelerinin yaptığını, varlıklı kişilere organ bulabilmek için üçüncü dünya ülkelerindeki yoksul kesimlere ve genelde kırsal kesimdeki gençlere yöneldiklerini belirtti. Raporda Türkiye'deki şebekelerin yoksul ülkelere gidip iş sözü verdiğini belirten Mangold, özellikle gençlerin bu yalana kanıp Türkiye'ye geldiklerini söyledi. "Yolculuk masrafları şebeke tarafından ödeniyor” denilerek kandırılan göçmenler Türkiye'ye geldiklerinde ise "İş yok ama organlarınızı satabilirsiniz, zaten bize yolculuk masrafını ödemeniz gerekiyor" denilerek organlarını satmaya zorlanıyor.
Suçlular adeta teşvik ediliyor
Hizbullah davasında görüldüğü gibi katilleri serbest bırakıp suçsuzları hapse atmakta çok başarılı olan Türkiye bunun bir başka örneğini de dünyada nam salmış ve interpol tarafından aranan bir organ kaçakçısı olan Yusuf Erçin Sönmez’i ocak ayında serbest bırakarak gösterdi.
Frankenstein lakaplı Yusuf Erçin Sönmez 1997 yılında Uğur Dündar’ın Arena programıyla teşhir edilmişti. Erçin, 2000 yılına kadar yasadışı olarak böbrek nakli yaptığı gerekçesiyle üç kez suçüstü yapılarak gözaltına alındı. Uluslararası camiadaki adı, ‘Yakup’ olan Sönmez, adı Arena’da duyulduktan tam 7 yıl sonra yargı önüne çıktı. 1 yıl 10 gün hapis cezası aldı. Yargıtay, Nisan 2005’te Sönmez’in ‘organ mafyası lideri’ olduğu kararını onadı. Ancak aynı yıl çıkan yeni TCK’da 2 yıldan az hapis cezalarınım ertelenmesi hükmü vardı. Sönmez bir kez daha kurtuldu.
Yusuf Erçin’in adı Aralık ayında tüm Dünya’da ses getiren, Kosova Başbakanı’nın da adının karıştığı organ kaçakçılığı skandalında şebekenin Türkiye ayağında sorumlu olarak gösterilmişti. Örgüt kapsamında Sönmez nakil ameliyatlarını yaparken, birlikte çalıştıkları İsrailli doktor Hoshe Harel de "organ bağışçılarını" buluyordu. Hazırlanan iddianamelerde, kurbanların, verecekleri organları, özellikle de böbrekleri karşılığında önemli miktarda para alacakları vaadiyle kandırılarak başka ülkelerden toplandığı ve daha sonra operasyon için Kosova'ya getirildiği belirtiliyor. Organı veren kişiye en fazla 14 bin Euro ödenirken, organı satın alan kişiden 80 bin ile 100 bin Euro arasında para alınıyordu. Kurbanlar, Doğu Avrupa, Orta Asya, Türkiye ve Rusya'dan gelen, çeşitli milletlere mensup, düşük gelirli kişiler arasında seçiliyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SESSİZ KALMA.