16 Ocak 2011 Pazar

Körfez müdahalesi 20 yaşında


20 yıl önce bugün, ABD Irak’a ilk bombayı atarak I. Körfez Savaşı’nı başlattı. Tüm dünyanın gözü önünde beş hafta süren katliam ve yıkım, Irak’ın ve bölgenin tarihini değiştirdi.
ABD’nin Irak’a yönelik Birinci Körfez Müdahalesi 20 yaşında. Irak’ın ve bölgenin kaderini değiştiren müdahale, Irak’ta doğrudan ve dolaylı büyük boyutlarda yıkıma neden olurken, ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik sonraki müdahalelerine de zemin hazırladı.
ABD önce göz kırptı
ABD’nin Irak’a müdahalesini hazırlayan süreç, ABD müdahalesinden yaklaşık 5 ay önce, 2 Ağustos 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle başladı.
Petrol şirketlerinin ve dolayısıyla emperyalist ülkelerin bir uydusu görünümündeki Kuveyt, İran-Irak savaşı boyunca Irak’a borç vermiş, bu borçların tutarı 80 milyar dolara yaklaşmıştı. Tarihsel olarak Kuveyt üzerinde hak iddiası sürdüren Irak, savaş sonrasında borçların gündeme gelmesiyle bu ülkeye yönelik tavrını sertleştirmiş ve hak iddiasını yeniden gündeme taşımıştı.
Irak, Kuveyt’in Irak petrolünü çaldığı ve yüksek üretim göstererek petrol fiyatlarını düşürdüğünü iddiasını giderek yüksek sesle dillendirir oldu. Çarpıcı olan, ABD'nin Bağdat Büyekelçisi April Glaspie’nin 25 Temmuz 1990’da Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’le yaptığı görüşmede, sorunun “Araplar arası bir sorun olduğunu” ve “ABD’nin meseleye karışmak istemediğini” söylemesi oldu.

Gerginliğin artacağını bilmesine rağmen görüşmeden iki gün sonra Bağdat’tan ayrılan Glaspie, Irak’ın Kuveyt sınırına asker yığdığını bilmesine rağmen ABD yönetimine uyarıda bulunmadı. Askeri harekatı farklı kanallardan takip eden ABD ise, durumu görmesine rağmen Irak’a herhangi bir uyarıda bulunmayarak harekatı destekleme görüntüsü verdi.
Irak, 2 Ağustos 1990 günü Kuveyt’e girdi ve 28 Ağustos 1990’da Kuveyt’i Irak’ın “19. eyaleti” ilan ettiğini açıkladı.
Ambargo ve müdahale
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi 3 Ağustos 1990’da Irak’a Kuveyt’ten çekilme çağrısında bulundu ve 6 Ağustos’ta da uluslararası düzeyde Irak’la ticareti yasaklayan bir karar aldı.
ABD ve İngiltere başta olmak üzere NATO üyesi ülkeler, kararın hemen ardından Suudi Arabistan’ın ve dünya enerji arzının tehlikede olduğunu öne sürerek Irak karşıtı bir cephe oluşturmaya yöneldiler.
Cepheyi oluşturmak için ABD yönetimi, her türlü yalan ve çarpıtmaya da başvurdu. Dönemin ABD Başkanı “Baba” George Bush, 11 Eylül 1990’da yaptığı bir basın açıklamasında, tıpkı oğlunun sonrasında yapacağı gibi Irak’ın gücünü abartıyor ve Suudi Arabistan’ın büyük bir tehdit altında olduğunu vurguluyordu.
Baba Bush, açıklamasında “120 bin Irak askeri ve 850 Irak tankı Kuveyt’i geçerek Suudi Arabistan sınırına yaklaşıyor” şeklinde konuşmuştu. Ancak ticari amaçlı Sovyet uydusu Soyuz-Karta’nın 13 Eylül günü çektiği fotoğraflar, Suudi Arabistan sınırında Irak’a ait herhangi bir askeri varlığın olmadığını, Kuveyt’teki Irak varlığının ise Bush’un belirttiği rakamların beşte biri kadar bile etmediğini ortaya koyuyordu.
Öte yandan ABD ve NATO girişimleri sonucunda aralarında Mısır ve Suriye’nin de bulunduğu 28 ülkeden oluşan Irak Karşıtı Koalisyon oluşturuldu.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ise 29 Kasım 1990’da, Irak’ın 15 Ocak 1991’e değin Kuveyt’ten çekilmemesi halinde kuvvete başvurulmasını öngören bir karar aldı.
Ocak 1991’e gelindiğinde Saddam'a karşı oluşturulan koalisyonun bölgedeki askeri gücü 700 bin kişiye ulaşmıştı. ABD 540 bin askerle bu gücün asıl ağırlığını oluşturuyordu. Geriye kalan bölüm Birleşik Krallık, Fransa, Mısır, Suudi Arabistan, Suriye ve başka ülkelerin sayıca daha küçük asker birliklerini kapsıyordu.
Müdahale ve katliam
Irak’ın verilen süre içinde Kuveyt’ten çekilmemesiyle, 1991 yılının 16 Ocak’ı 17 Ocak’a bağlayan geceyarısı, Irak’a ilk Amerikan bombası isabet etti.
Çöl Fırtınası adı verilen ve yaklaşık 5 hafta süren hava bombardımanı, 28 Şubat’ta sona erinceye kadar Irak’ın komuta ve iletişim altyapısını, elektrik üretim kapasitesini, havaalanlarını ve hava savunma sistemini, kimyasal silah ve nükleer araştırma tesislerini büyük ölçüde yok etti.
Bombardıman, özellikle sonlara doğru aleni bir katliama dönüştü; çünkü Kuveyt’tekiler başta olmak üzere hemen tüm Irak birlikleri arasındaki iletişim ve koordinasyon, bombardımanla birlikte kesilmişti. Pek çoğu çölde amaçsızca geri çekilen yüzlerce Irak birliği, zararsız durumda ve esir alınabilecekken, ABD hava kuvvetleri tarafından adeta imha edildi.
Bombardıman esnasında sivil-askeri hedef ayrımı gözetmeyen ABD hava kuvvetleri, çatışma nedeniyle ülkeden kaçan sivillerin kullandıkları ana yol olan Kuveyt-Basra otoyolunu acımasızca bombalayarak binlerce sivili katletti.
ABD müdahalesinin en dikkat çekici yanı, ABD kara birliklerinin hemen hiçbir çatışmada yer almamasıydı. Bu durum savaşta iki tarafın verdiği kayıplara da yansıdı; savaş sonucunda Irak 200 bin asker, 100 bin sivil kaybı yaşarken, 60 bin askerini de esir verdi.
Sam Mendes’in Jarhead’i
ABD’li yönetmen Sam Mendes’in 2005 yılında çektiği Jarhead (Kavanoz Kafa: ABD deniz piyadelerine verilen argo isim) isimli film, Birinci Körfez Müdahalesinin teknolojik boyutunu ve işgal askerlerinde yarattığı yabancılaşmayı gözler önüne sermektedir. Filmde, Vietnam’dakine benzer bir çatışmaya koşullanan yüz binlerce ABD işgal askeri, tek bir el ateş etmeden ülkelerine dönmüş, “savaşı” ise ABD’nin mutlak üstünlüğünün sembolü hava bombardıman uçakları gerçekleştirmiştir. ABD işgal askerleri, orantısız bir güç kullanılarak gerçekleşen müdahalenin dehşet verici sonuçları olan insan ve çevre katliamına tanıklık etmekle yetinirler.
Öte yandan emperyalist koalisyonun toplam kaybı, 190 tanesi dost ateşi, çeşitli kazalar vb. sonucu olmak üzere toplam 358 asker oldu.
Bu çapta bir katliamı gizlemek ise, CNN başta olmak üzere ABD medya tekellerine düştü. Müdahale sırasında yegane haber kaynağı CNN olurken, ABD kuvvetlerini komuta eden Orgeneral Norman Schwarzkopf, ateşkesin ardından medyayı nasıl kontrol ettiklerini katıldığı televizyon programlarında gülerek anlatıyordu.
Dengeler değişti
ABD, 28 Şubat 1990’da müdahalesini sona erdirdiğini ve tek yönlü ateşkes ilan ettiğini açıkladı. 1991 Nisanı’nda Irak’ın BM tarafından öne sürülen ateşkes şartlarını kabul etmesiyle “savaş” resmen sona ermiş oldu.
Kısa süreli müdahale, ABD’ye modern savaş makinesini tüm dünyaya gösterme fırsatı sundu. Sovyetler Birliği’nin dağılmakta olduğu bir dönemde yapılan müdahale, yeni dönemde kuralları kimi koyacağını da ilan etmiş oluyordu. Müdahale “müttefiklerde” de öyle sert bir etki yaratmıştı ki, Fransa ve İtalya’da hükümetler düşerken, Türkiye’de de dönemin Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay, Milli Savunma Bakanı Safa Giray ve Dışişleri Bakanı Ali Bozer, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından müdahaleye koşulsuz destek vermek baskısı karşısında görevlerinden istifa ettiler.
Müdahale kısa süreli olmasına rağmen, Irak’taki ve bölgedeki dengeleri kalıcı olarak değiştiren bir etkide bulundu. Müdahale sonucunda Irak’ta yaşayan Şiiler ve Kürtler, ayaklanma teşebbüsünde bulundular. Irak yönetimi, Şii ayaklanmasını binlerce Şii’nin öldüğü kanlı bir müdahaleyle bastırarak, bugün de devam eden Şii-Sünni düşmanlığına zemin hazırladı. Irak yönetimi, Kürtlere de sert bir müdahalede bulunmaya hazırlanırken, binlerce Iraklı Kürt mülteci olarak komşu ülkelere kaçtı. Bunun üzerine ABD, Irak kuvvetlerine 36. Paralelin kuzeyine müdahalede bulunma yasağı getirip, bölgede Çekiç Güç adı verilen bir müdahale birliği konumlandırarak, Kürt bölgesini fiilen Irak’tan ayırmış oldu. ABD böylece bölgede kendi eliyle, kontrol edilmesi güç istikrarsızlık kaynakları yarattı.
Müdahale, Arap birliği hedefinin destekçilerinden Suriye ve Mısır’ı ABD cephesine çekerek bölgede Sovyet döneminden kalan birlik hedefini kesinkes yıktı. ABD, sonrasında Suriye’yi, Lübnan’a asker göndermesine göz yumarak ödüllendirdi. Sonrasında Suriye’nin tehdit listesinde yer almasıyla bu askerlerin Lübnan’dan çekilmesi, hatırlanacağı üzere ABD için önemli bir gündem ve gerilim kaynağı olmuştu.
Ayrıca, müdahale öncesinde kabul edilen Irak’a yönelik ticari ambargo uygulaması, Irak’ın ateşkes koşullarını kabul etmesine rağmen Irak işgaline değin sürdürüldü. Müdahaleyle birlikte maddi altyapısı yok olan Irak’ın sonrasında ambargoyla yaşamak zorunda kalması, takip eden 12 yılda yaklaşık 1 milyon Iraklının doğrudan ya da dolaylı biçimde hayatını kaybetmesine neden oldu.
Irak’ın bu zayıf konumu, bölgede İran’ın yükselişini beraberinde getirerek yeni bir dengenin kurulması ve bugün de gündemde olduğu gibi ABD’ye yeni müdahale olanakları yaratılması sonucunu verdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SESSİZ KALMA.