Tanımadığım sesler arasında birden
çok iyi tanıdığım bir ses duyuyorum… Annemin sesi kulaklarımda
çınlıyor,
“Gitme kızım, bu yaşta ne işin var senin oralarda? İşinden istifa etme bu kadar işsizlik varken” Cevap veriyorum;
“22 yaşımdayken de çok gençsin, yapamazsın, vakit kaybetme gir bir işe çalış” demiştin.
“Bütün paranı gezmeye harcıyorsun, kır dizini otur, biriktir paranı, sonra yaşlanınca, ihtiyacın olunca annem demişti dersin ama o zaman iş işten çoktan geçmiş olur” Cevap veriyorum;
“Ben hep geleceğin kötü kurgularını yaparak mı bugünkü yaşamımı kuracağım?” diyorum.
Annem bu son sözüme
çok sinirleniyor:
“Ne halin varsa gör, başına bir şey gelsin de o zaman ne dediğimi anlarsın” diyor. Annem bana küsüyor, gitmemi engellemek
için elinden geleni yapıyor.
Bu kadının annesinin rızasını alamamış
olmasına çok içerliyorum. Dışarıda akan manzara bana bakıyor ben manzaraya bakıyorum
ve ağlıyorum,
içim rahat etmiyor, kanatlarım kırılmış
gibi hissediyorum… Uçamayacakmışım
gibi geliyor, tam kanatlanmışken
ikisi birden kırılıveriyor…
Kaldırımda
oturuyorum, kafam ellerimin arasında, ağlıyorum. Burnum
çok acıyor, acaba kırılmış
olabilir mi diye geçiriyorum
içimden? Bir de fena halde kanıyor. Kasıklarıma gelen tekmeler yüzünden
iki büklüm
olmuşum, boğuşma esnasında
öyle sıkı sıkı tutunmuşum ki yere, tırnaklarımın arasına taşlar girmiş. Halim perişan
ve annnemin sesi kulaklarımda
çınlıyor “Git ne halin varsa görrrrrr!!!!”
Kalkamıyorum yerimden…. Ben neredeyim? Hangi dili konuşmam gerekiyor? Ne
oldu bana? Neden burnum kanıyor? Neden kimse bana yardım etmiyor?
Oturup kalıyorum kaldırımda. Burası neresi? Sadece bakınıyorum
çevreme.
Birileri geliyor sonra yanıma
“Do you need some help? (yardıma ihtiyacın var mı?) ” diye soruyorlar…
“Evet lütfen, çok korkuyorum…. Benimle birlikte hostele kadar yürür müsünüz?” diyorum yarı
İspanyolca, yarı Türkçe, yarı
İngilizce. Bütün diller birbirine karışıyor…
İki kişi yardım ediyor
ve hostele gidiyorum.
Her şeyi yavaş yavaş hatırlıyorum. Ben
on yıldır hayalini kurduğum Güney Amerika
seyahatini yapıyorum. Daha üçüncü haftadayım
ve Ekvator’un başkenti Quito’dayım.
İsmim Gülcan. 35 yaşındayım.
Öğretmenim. Sırt
çantam,
iç sesim,
fotoğraf makinem, bilgisayarım
ve keşfetme arzumdan başka da bir şeyim yok. Yol beni sınıyor diyorum
içimden, yol beni eğitiyor. Bu da yolda
olmanın, yolculuğun bir parçası. Bütün riskleri biliyordum
ve yollarla bir anlaşma yaptığımda bunu kabul etmiştim.

Cuenca - Ekvator
Ben küçücük bir kadınım; tek başına,
İspanyolca bilmeyen, hayalinin peşinden koşmaya
cesaret eden küçücük bir kadın, kendisiyle gurur duyan bir kadın. Geride bıraktıklarımı, yaptığım fedakarlıkları hatırlıyorum; tereddütlerim yerini artık daha tedbirli
olmaya bırakıyor
ve yoluma devam etmeye karar
veriyorum. Yaşadığım bu
olay beni yolumdan döndürmüyor, aksine bana güç
veriyor, devam etmek
için kamçılıyor beni. Bogota’da
“ya kokain alırsın ya da paranı verirsin” diyerek yolumu kesen genç, Bolivya’da gece
otobüsünde sıkı sıkı sarıldığım
çantamın içinden bir şeyler almaya
çalışan yaşlı teyzenin yüzümde estirtiği nefes de korkutmuyor.
On yıl kurdum ben bu hayali, üç adamın beni dövmesi
ve soyması ya da diğer
olaylar döndüremez beni yolumdan diyorum
ve devam ediyorum yolumda yürümeye. Güney Amerika burası, neleri göze alarak gelmişim buraya geri döner miyim hiç? Dönmem, dönemem, bu küçük gövdeye sığdırdığım kocaman bir yüreğim var benim
ve beyaz adamın yüzyıllar
önce buralılara
öğrettiği bu zavallı şiddet
oyunlarına gelmem.
Onlardan kaçarak değil,
onları tanımaya
ve anlamaya
çalışarak kendi
oyunumu oynamaya karar
veriyorum.

El Chalten – Arjantin
Bu geziyi, yolları, kurulan dostlukları,
öğrendiğim her yeni bilgiyi yazarak
paylaşıyorum ama annemi, arkadaşlarımı
ve okuyanları endişelendirmemek
için başımdan geçen kötü
olayları yazamıyorum.
İstiyorum ki herkes düşsün yollara; bisikletiyle, sırt
çantasıyla, eşşekle, yürüyerek…. Yöntemi nasıl
olursa olsun turist
gibi değil de gezgin
olarak düşsün yollara… Bir tarafımız hep seyyah kalsın
istiyorum, kimseleri ürkütmek
istemiyorum. Kadın
olduğum için yazamıyorum bu facia hikayelerini
çünkü biliyorum ki yazarsam eğer
çok fazla insan
“geri dön” diyecek. Yıllardır beni
çağıran bu toprakların sesini, davetini
onlara duyuramayacağımı bildiğim
için sadece yolun sesine bırakıyorum kendimi.

Cusco - Peru
Geriye dönüp baktığımda, başımdan geçen bu kötü
olay diğer bir yıla sığdırılmış
onca tanışma,
onca kahkaha,
onca nefes kesen görüntü, gidilen kilometrelerce yolun üzerimden attığı
ve temizlediği geçmiş birikintileri
ile karşılaştırıldığında yolun -belki de
öğreteceklerinden dolayı yaşanması gereken- acı bir sürprizi
olarak kalıyor anılarımda.

San Pedro de Atacama - Şili
Quito’da 3 adam beni dövmüş
ve çantamı alarak kaçmışlar, bu da bir şey mi diyorum; ben penguenlerle yan yana yürüdüm, Patagonya’nın rüzgarlarında kanat
çırpan El
Condor ile göz göze geldim, en yakışıklı adamlarla vatanında salsa yaptım. Pinochet’
in soğuk nefesini ensemde hissettim
ve Neruda’nın soluduğu havayı soludum. Uçsuz bucaksız Arjantin yaylarında ata bindim, tango
öğrenmeye çalışırken öğretmenime -sınıftaki tüm diğer kızlar
gibi- aşık
oldum. Marquez’
in Kırmızı Pazartesi romanında geçen kahramanın
izini sürdüm Kolombiya’da.
Inka Tanrıları’nın yeniden doğumunu belki görebilirim diye Titicaca Gölü’nde sabaha kadar gözlerimi kırpmadım. Machu Picchu’ya tırmandım, sırtımdan düşen her ter damlasını hissede hissede. Brezilya’nın yağmur
ormanlarında kayboldum,
Che’nin
izlediği rotayı
izledim, ayak
izlerine basa basa. Binlerce güzel dostluk kurdum
ve hayatımda asla unutamayacağım, damağımda kalan
ve asla gitmeyecek
olan güzel bir tat keşfettim.

Cachoeira - Brezilya
“Korkmuyor musun tek başına?” diye soranlara
Cesare Pavese’nin sözleri
ile cevap veriyorum.
“Gezmek vahşi bir şeydir. Sizi yabancılara güvenmeye ve alışık olduğunuz ev ve arkadaş konforunu kaybetmeye zorlar. Dengenizi kaybedersiniz. Zorunlu şeyler (Hava, uyku, rüyalar, deniz, gökyüzü) haricinde hiçbir şey sizin değildir. Her şey, sonsuzluğa veya ne hayal edersek ona yönelir.”
Hayal etmekle başlıyor her şey, sonrasında gelen
ise cesaret, daha sonrası
ise sonsuzluğa
veya ne hayal edersek
ona…

Isla Del Sol – Bolivya
Gülcan Özcan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
SESSİZ KALMA.