23 Ocak 2011 Pazar

Tarih, ülkü, anayasa


Osman Çelik

Milletin istikbali için tarih yazmak, yapmak kadar mühimdir. Zira devrimizde tarih şuurunu taşıyan Miletler milli kudret ve medeniyet hamlelerine bu hazineden faydalandıkça tarihin onlar için faydası vardır. Bu sebeple tarih yazılıp bir kültür ve şuur kaynağı olmadıkça, toprak altında kalan kıymetli madenler gibi, hiçbir mana ifade etmez. Çünkü millî kültür anlayışının özünde, yüce milletimizin bizzat yaşadığı gerçekler ve bu gerçeklerle oluşmuş engin tecrübeler yer alır.

Milletlerin tarihleri ile siyasi düşünce ve inançları arasında mecburi olarak bir bağlantı olmak zorundadır. Türk tarihi ile Türkiye tarihi arasında da derin bağlantılar vardır. Son günlerde yazılı ve görsel basında devam eden anayasa tartışmaları arasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun anayasa’sının değişmez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddeleri üzerinde tartışıldığını görmekteyiz. Tarih ile siyasi düşünce ve inançlar arasında var olduğuna inandığımız bağlantılar sonucudur ki anayasamızın değişmez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddeleri Türk Milleti’nin Türkiye coğrafyası üzerindeki hâkimiyetinin perçinleridir. Ancak bir takım kişiler bu gün bu maddelerin yeni yapılacak anayasa’nın önünde engel olduğunu, çünkü her ney yapılırsa yapılsın sonuçta yeni anayasa’nın yeni maddelerinin değişmez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek olan maddelere bağlı olacağını bu yüzden yeni anayasa’nın demokratik olmayacağını söylemektedirler. Bu savlarını desteklemek için yaşamın değiştiğini ancak anayasa’nın değişmez maddelerinin günümüz yaşam normlarını açıklamadığını söylemektedirler. Tüm bunlara ilave olarak savlarının ana merkezine bu gün yaşayan insanların ölmüş kişilerin ortaya koydukları değerler ile bu günü yaşayamayacağı üzerine kurgulamaktadırlar…

Eğer durum tam da bu zevatın anlattığı ve anladığı gibi düşünülürse; tarih şuurunu nereye koymak gerekir? Yoksa tarih şuuru önemli değil midir? Milli bir kültürümüz olmamalımıdır? Anayasa değişikliği adı altında aslında Türk Milleti’nin Türkiye coğrafyası üzerinde ki egemenlik haklarının elinden alınmasının alt yapısı daha fazla ‘demokrasi’ ve’ özgürlük’ adı altında alınmaya mı çalışılmaktadır? Ya da, onların ideoloji olarak tanımladığı bu günkü anayasanın değişme ve değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerinin düşünsel temelinde olan milli tarih şuuru ile olan bağlantımı kesilmeye çalışılmaktadır?

Oysa tarih şuuru din duygusu kadar eskidir. İnsanların manevi vasıfları ve medeniyet seviyeleri nispetinde derinleşir. Bu gün yapılması gereken derin Türk tarihi’nin ışığında şekillenmesi gereken bu günkü yaşamın kuralları dün Türk kağan ve sultanlarının halkın devletin kuruluşu ve yükselişine hizmetlerini beyan ederlerken ortaya koydukları milli demokratik anlayışa sahip çıkmaktır. Çünkü dünden bu güne değişen tek şey teknoloji ve yapılardır. Değişmeyen ise milletin saadeti ve onu yönetenlerin üstlendikleri vazifeye ilahi bir güç sayesinde nail oldukları ve bu gücü mutlaka milletin menfaatinden yana kullanmak zorunda olduklarını bilmek durumunda olduklarıdır. Çünkü Türk Milleti de ilahi gücün onlara emanetidir. Diğer taraftan Türk devletinin tarihte olduğu gibi bugün de kesintisiz devam etmekte olduğunu bilenlerin onun kutsallığına sahip çıkmaları ancak onların engin bir tarih bilincinde olmaları sayesinde olacağından din, devlet, mülk ve milletin devamı için gerçek ihtiyacın köklerde olduğunun bilinmesi gerekmektedir.

Bu bağlam’da atamız Bilge Kağan her ne kadar ölmüş ise de bize miras bıraktığı şu sözler Türk Milleti’nin şiarı olmaya devam etmelidir. “Üstte mavi gök çökmedikçe, yer de yağız yer yarılmadıkça senin ilini ve töreni kim bozabilir. Türk Milleti titre ve kendine dön.’’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SESSİZ KALMA.