25 Ocak 2013 Cuma

ABD ve Nusra Cephesi: Düşman mı, dost mu ?

Yaklaşık 20 ay boyunca Suriye'de bir dizi kanlı eyleme imza attıktan sonra ABD tarafından "terör örgütü" listesine konan Nusra Cephesi ile ABD arasındaki ilişki, sanıldığından daha "dostça" olabilir. Arabi Press'den Khodor Awarki'nin ilgili yazısını Medya Şafak'tan kısaltarak aktarıyoruz. 

ABD, Cephetun-Nusra örgütünü terörist örgütler listesine ekledi, liderlerinden iki kişiyi “mallarına el konulan” listesine kattı; birisi büyük olasılıkla gerçek Emir'i olduğu düşünülen Ebu Muhammet El Golani, diğeri Cuburi ailesinden olan ve El Kaide'nin Irak'taki temsilcisi ve lideri olduğu öne sürülen bir kişi. Her ikisini de Amerikalılar Irak'ta ortak düşmanlara karşı işbirliği ilişkileri sırasında tanımıştır.

Her iki taraf düşman mı gerçekten? ABD'nin Suriye'yi Ortadoğu'dan sıyırıp atmak, tarafsızlaştırmak istediğini biliyoruz. ABD, Irak ve Lübnan'da yapamayı başaramadığı şeyleri kendi lehine Suriye'de başaran milislerin omurgasını cezalandırmak istiyor mu gerçekten?


ABD desteği olmasaydı, ne Nusra ne de Suudi Arabistan ile Katar'ın finansörlüğünü yaptığı diğer örgütler Suriye'de güçlü bir varlık gösteremezdi. Nusra'ya sempati duyan halk kitlesini, ABD yönetiminin desteklediği Ottopor hareketi kurmuştur.

Binlerce sivil aktivist, Nusra'ya “halk” elbisesini diken “ipek kurdu” idiler. Bu vesileyle Nusra'nın halk kitlesi Müslüman Kardeşler (İhvan) örgütünün kitlesini bile geride bırakmayı başardı.

Para herşey değildir ama esastır, bu para Nusra'ya birinci etapta Haliçli (Körfez ülkelerinden) kişi ve örgütlerden ulaşmaktadır, ikinci etapta Suriyeli göçmenlerden, ama en önemlisi Arap ve ABD resmi kaynaklarından.

Kuşku duyan her kimse Amerikalılara, Amerikalı aktivist ve CIA ajanı Caterin El Telli'nin Lübnan – Renküs'ta ne yaptığını sorsun? Para, koordinatlar, teknik bilgiler, Şam ve kırsalında Suriye ordusunun hareketlerinin ani uydu resimlerini temin eden operasyon masalarıyla bağlantı kuran gelişmiş cihazları hangi Nusra liderine teslim ettiğini...

 Nusra-ABD ilişkisi


Cephet-un Nusra dosyasından sorumlu emniyetçinin konuşmalarından, onun yapılanmasını, planlarını net olarak bildiği anlaşılmaktadır. Gazetecilere gizli bilgi sızdırma konusunda Suriye'deki tarihsel çekimserliğe rağmen bazı krizler vardır ki bir anda bütün eski yöntemlerden vazgeçmeye neden olur. Adam, örgütün yayılış haritasını, çoğu Arap asıllı olan birlik sorumlularının bir çoğunun isimlerini veriyor. Ekliyor:
“2008 yılında ABD helikopterleri Irak sınırından 8 kilometre Suriye'ye girdi, bir Amerikan komando özel timi indi, Bukemal yakınlarında Sükkeriye adlı bir semtte bir bahçeye saldırdı. O günlerde Suriye ve uluslararası basın Amerikalıların kurşunlarıyla ölen sekiz kişiden bahsetti. Hem bizim, hem onların zamanında bildiğimiz ve güvenlik sebeplerinden dolayı sustuğumuz bir konuyu açığa getirmediler.
Amerikalılar o gün, yoldaşlarını öldürdükten sonra tek bir adamı canlı olarak tutukladılar. O kişi El Kaide'nin Irak yapılanmasında büyük bir sorumluydu. Öldürülen yoldaşlarıysa örgüte tabi şura meclisini teşkil etmekteydiler. Ebu Ğadiye olarak bilinen Iraklı bu adam yoldaşlarını ele verdi; nitekim kendisi Amerikalılara çalışan bir ajandı. Kendileri onu yanlarında Irak'a aldılar.”
Şam'da bir restorantta Arap gazetecinin masasında konuşan subay devam ediyor:
“Adamın gerçek ismini, kimliğini kesinlikle biliyoruz. Ebu Muhammet El Golani'nin önemli yardımcılarından olduğunu bilmekteyiz (Suriye emniyeti; onun kişisel bilgilerini, babalarının ve kardeşlerinin Şam kırsalındaki Akraba beldesindeki adreslerini bilmektedir. Kendisi iki defa yakalanmadan kurtuldu; birincisi Kudsiyye'de, ikincisi Dummar beldesinde sadece bir kaç ay önceydi.)”

'Önemli olan teröristlerin kendilerini patlatması değil, kimse saldırdıklarıdır'


Seymour Hersh, bir televizyon programında 2008'de Lübnan'da Hizbullah'a karşı savaşmak için El Kaide'yi kullanma projesi olan “Bender – Chenny” planından bahsetmişti. Hersh, Bender'in “Önemli olan teröristlerin kendilerini patlatmak değil. Bunu önemli görmüyorum. Önemli olan kime saldırdıklarıdır” sözünü aktarıyor.

Aynı oyunu Bender bin Sultan ile Amerikalılar Suriye'de oynadı. ABD, kendini laik, solcu ya da sivil toplum aktivisti olarak gösteren satılıkları kullandı. “Devrim”in barışçıl olduğunu öne sürerek bazı bölgeler silahlı terörün yuvası oldu. Depolar, evler ve camiler Libya başta olmak üzere bütün cihatçılara ve özellikle Irak'tan gelenlere ev sahipliği yapmak için açıldı. Daha sonra Suudi Arabistanlılar, Afganlar ve Türkler akın etti. Kendi tekfircilerini göndermeyen hiç bir ümmet kalmadı. Bunun hepsi ABD'nin onayı Haliç'in finansörlüğüyle gerçekleşti.

Ottopor'un rolü

Ottopor Ekim 1998'de Sırbistan'da kuruldu. Doğu Avrupa'da egemenlik kurmak isteyen ABD ve Avrupa'ya karşı kafa tutan Slobodan Miloşeviç'in yönetiminin düşmesini sağlayan güçtür. Hareket, batılı medyayla birlikte Milosevich'e karşı bir karalama kampanyası başlattı. Sırbistan'da kamuoyunu ona karşı kışkırttı. NATO, Sırbistan'ı bombalarken Ottopor, eğer bombalama başarısız olur ise sokaklara istila etmek için insanları hazırlamaktaydı. 5 ekim 2000'de Ottopor, Miloşeviç'in sarayı önünde ilk gösteriyi düzenlemeyi başardı. Halkın talepleri önünde, Ottopor'un bile beklemediği bir şekilde görevinden istifa etti. Ottoporistler, Uluslararsı cinayetler mahkemesi tarafından arandığını bildiği halde Milosevich'in kolayca teslim olacağını tahmin etmemişti. Onu takip ettiler, yakaladılar ve uluslararası mahkemeye teslim ettiler.

Kasım 2000'de Newyork Times dergisi Amerikalı Demokratik Ödenekler Kuruluşu Başkanı Paul Mckarthey'nin, Ottopor hareketine üç milyon dolar verdiğini, hareketin liderleriyle bir kaç kez görüştüğünü kendi dilinden yayınladı. (Demokratik Ödenekler Kuruluşu 1989'de kurulan, dünya genelinde kaos projelerine para desteği verme vazifeli bir kurumdur)

Ottopor liderleri hiç bir hükümetten destek kabul etmediklerini iddia etseler bile Amerikalının dolaylı yoldan gelen desteğini almaktadırlar. 2006'da ABD Kongre'sine bağlı Amerikan Özgürlük Koleji'nden para desteği aldılar. Bilmukabil, rejim düşürme eğitim kurslarını İslami halklar ve kültüre ağırlık vererek yeniden düzenlemeleri istendi. ABD'li ve Avrupalı bir sürü kuruluş, çok sayıda Mısırlı ve Tunuslu aktivistin eğitimini finanse etmiştir. Destek alan, yolculuk ve okuma masrafları ödenen Suriyeli aktivistlerin kimliğine hala ulaşılmamıştır.

El Kaide güçlenirken

Hüda isimli bir kız arkadaş bana, aslı Lazkiye'den olan kardeşleri ve babasının kışkırtıcı kanalları izledikten sonra nasıl Vahhabi olduklarını anlattı. 2005 ile 2008 yılları arasında sözde “Şiilerin Sünnilere karşı başlattığı savaş” deyimini pazarlamaya çalışan Iraklı mezhepçi bir kaç kanalı takip ettikten sonra tekfirci mezhepçiliğe nasıl kaydıklarını anlattı. Mezhepsel zehir, Suriye'yi, halkı ılımlı olan bir ülkeden en uççu tekfirci akımları benimseyen bir yuva haline getirdi.
Hteytetü-t Türkmen'de bir mühendis arkadaşımın evi, ailesi ve dostları vardı. Birbirimizi sık sık ziyaret ederdik. Kendi gözümle, kendi kardeşleri başta olmak üzere Vahhabiliğin her yere nasıl yayıldığını gösterirdi. Bu ırkçılığın finansörlüğünü yapan ise gizli bir camiide oturan Körfez'den bir kişiydi. Köye hep gelirdi. Bir villa kiralamıştı.

O zaman emniyet neredeydi peki?


O zamanda her ev sahibinin yanında kalan kiracıların kimliklerini en yakın emniyet merkezine bildirmesi gerekiyordu. Ancak bazı emniyet mensuplarının görevlerini kötüye kullanması bir çok zamanda örgütsel faaliyetlere göz yumulmasına neden oldu. El Kaide'yi örnek alan faaliyetler bölgenin tarlalarında esip gürlüyordu. İlla da Irak'taki askeri işle alakası yoktu bunun, ama bugün Suriye'de olup bitene hazırlık vardı.

 Örgütte taraflar


El Kaide'nin Irak'taki örgütlenmesi, hiç bir zaman silahlı hücreden başka bir şey değildi. Hücre emirinden başka bir bağları yoktur. O da kendi üstündeki bir emiri tanıyordur. Kadrolar itaatkardır. Üye ile emirin arasındaki bağ kesindir, emire her konuda yönlendirme imkanı verir. Örgütün Irak'taki kadroların bağlılığı aynı ismi taşıyan dört taraf arasında bölünür. Tarafların her birisinin, tek başına, bereketi uluslararası El Kaide örgütüne bağlılığa kanıt olan bir kişilikle irtibatı vardır.

Birinci taraf: Suudi istihbaratın içine sindiği ve kendisinin de içine sinmiş olanıdır. Liderliği, Irak Şiileriyle ve İran nüfüzuyla savaşmak için Suudi istihbaratıyla işbirliğini mubah görüyor. Burada Suudi istihbaratına uşaklığı ile kendi görüşleri arasındaki farkı ayırd etmek mümkün değildir. Bu taraf Irak'ta sivilleri hedef alan hemen hemen bütün katliamlardan sorumludur. El Zarkavi'nin cinayetleriyle başlar, Irak Kürdistan'ı hariç bütün şehirlerde olan bombalı saldırılara kadar varır.

Zarkavi ilk dönemlerde aynı şekilde Ürdün istihbaratına bağlıydı. Ona karşı dürüst olmamışlardı, Amerikalıların lehine onu ele geçirmeye çalıştılar. Bu yüzden düşman oldular. Suudi Arabistanlılar tek bir görev için onu kullandı: yozlaştırılamayan Şii liderleri öldürmek, mümkün olanı yozlaştırmak. İhtiyaçları bittiğinde Amerikalılar onu öldürdü çünkü güvenilir olmadığını, özellikle Amman otellerini bombalayanları gönderdiğini düşündüler.

İlginç olanı, yargının gizli araştırmalarının mahkeme açılmasına neden olmamasıdır. Bazı ölümlerin arkasında Şii bir liderin güvenlik sorumlusunun olduğu sonucuna varılmıştı. Söz konusu emniyetçi ABD istihbaratina doğrudan bağlıdır. Yanında çalıştığı lider de Vahhabilerin oyuyla ve Suudi Arabistan'ın parasıyla seçimleri kazanmıştı.

Zarkavi'ye bağlı o emniyetçi Şiidir (Yani Zarkavi'ye göre kafirdir) ancak Mercii Ayetullah Muhammet Bakır El Hekim'i öldürme eylemini onunla birlikte düzenlemişti. Efendisi nasıl Amerikalıların ve Körfez'dekilerin dostu ise, bu güvenlikçinin kendisi de bir Amerikan ajanıdır.

İkinci Taraf: Irak'ta El Kaide adıyla çalışan küçük bir dindar cihatçı grubudur. Suriye istihbaratı bunları Amerikalılara karşı savaşmak şartıyla eğitmiş ve silahlandırmıştır. Üyelerinin çoğu Amerika'ya karşı savaşmak isteyen Suriyeliler'den oluşuyor. Çoğunlukla Duma ve Daraa'dandırlar. Onlara ek olarak, Suriyeli Askeri istihbaratın toparladığı Saddam Hüseyin'in subayları eski Baasçılar da katıldı. Haliç'in parası onların dönmesine (yollarını ayırmalarına) neden oldu. Buna karşın Suriyeliler de “Sahva” (Uyanış)ların kurulmasında yardımcı oldular. Nitekim bir Suriyeli General bunu ilke defa Suriye'yi ziyaret eden, El Kaide'nin ve yandaşlarının cinayetlerinden dolayı şikayet eden bir aşiret heyetine önermiştir. Böylece ilişki nihai olarak kesilmiş, Suriye kurumları onların hücrelerini bitirme operasyonlarını 2007'den itibaren başlatmıştır.

Üçüncü Taraf: Bunların kadrolarının bir kısmı Ürdünlü ve ABD'li kurumlarla iletişim içerisindedir. Amerikalılar, Ürdünlüleri aracı olarak kullanmaktadır. Tekfirci kadroları örgütlemek ya da yeni kadro icat etmek için kullanmışlardır. Tekfirci cihadın peşine düşen bazı aptal ve cahil üyeler emirlerinin ve komutanlarının kurbanı olurlar. Komutanları, ya Ürdün istihbarat elemanları ya da CIA ile indirekt iletişimli ajanlardan ibarettir. ABD, eskiden beri ve şimdiye kadar, müttefik istihbarat örgütlerle beraber internet sitelerini yeni teröristleri avlamak için kullanıyor. ABD ile müttefikleri, din adıyla öldürmeye teşvik eden siteler sayesinde savaşçıları örgütleyip Irak'a veya istediği her hangi bir yere gönderiyor. Hem düşmanlarına karşı savaştırıyor, hem de Amerikalılara karşı gerçekten savaşan El Kaide militanlarına sızabilmek için kullanıyor.

Dördüncü Taraf: Zavahiri'ye direkt bağlı olan gerçek El Kaide. Çok azdır. Amerikalılara karşı savaşta çok serttir. Bazı Amerikalı araştırmacılar, bunlarla İranlıların arasında Amerikalı güçleri vurmak için bir işbirliği var olduğunu öne sürüyor.

Nusra ile İhvan


İdeolojik anlamda Nusra, “Ahrarü'ş-Şam” ile “Ğurebe'üş-Şam” örgütlerinden farksızdır. Müslüman Kardeşlere ait Şam'daki “Liva'ül-İslam” ile Halep'teki “Livaü't-Tevhid” örgütleri de öyledir. Her ikisinde Ebu Muhammet El Golani'yle gizli ilişkileri olan ama özel sebeplerden dolayı bu ilişkileri deşifre edilmeyen birlikler mevcuttur.

Cephenin merkezi Deyrezzor'dadır. Ağırlığı ordadır. İkinci merkezi, ne İdlip'in kırsalında (İhvan) ne de Halep'in kırsalındadır (Selefiler), aylardır Şam savaşı için hazırlık yapılan Şam kırsalındadır. Garip olan şudur ki Şam savaşı hazırlıkları, ABD'nin yeşil ışığıyla beraber verdiği; planlama, eğitim, ve silahlarla olmuştur.
 
Daha ilginci ise Amerikalıların El Kaidecileri Cephetu-n Nusra çatısı altında birleştirmek için Arap aracılar kullanmasıdır: Tarık El Haşimi önderliğinde Irak İslam Partisi, Saad El Hariri liderliğinde Lübnanlı-Suudi Arabistanlı El Mustakbel Akımı. El Hariri, El Kaide'ye bağlı olmayan sözde İslamcılara destek vermektedir. Bunların arasında; Hums'ta Kasım İzzeddin, Şam kırsalında öldürülen Majed Kheybe ve İdlip kırsalındaki “Şühede'ü İdlep” tugayı lideri Basel İsa (Kısa süre önce öldürüldü) yer alır.

Cephetü-n Nusra'ya para ve silah verenler Katar ve Suudi Arabistan finansörlerden sadece isim olarak uzaktadır. Müslüman Kardeşler örgütüne Katarlı hazineler ile Türk eğitim kampları açılır. Nusra dahil Vahhabi tekfircilere ise Vahhabiliğe destek veren Katarlı ve Suudi Arabistanlı sözde sivil toplum kuruluşların parası akar.

Ayrıca Suudi Arabistan, kendini iki ana akımın (İhvan ile El Kaide) dışarısında gösterenlere de iyi bakıyor. Öne sürülen bütün anlaşmazlıklarına rağmen, Ebu Muhammet El Golani'den bağımsız savaştığını iddia eden bütün selefi tugaylar para ve silahını aynı kaynaktan alıyor.

Hepsi, Amerikalı subayların yönettiği, Avrupalı, Arap ve Türk subayların yardımcı olduğu operasyon merkezlerinden çıkan talimatlarla hareket etmektedir.

soL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SESSİZ KALMA.