Çağdaş Eğitim Vakfı Onursal Başkanı Gülseven Yaşer, Vatan gazetesinin Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Mutlu’ya bir mektup yazdı.
Yaşer mektubunda, Vatan’ın 1 Ocak tarihinde kendisiyle ilgili yaptığı haberdeki iddiaları yalanladı.
İşte o mektup ve Vatan’ın ilgili haberi:
"Sayın Zafer Mutlu,
Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapmakta olduğunuz Bağımsız Gazeteciler Yayıncılık AŞ tarafından yayımı yapılan Vatan Gazetesi’nin 01.01.2011 tarihli nüshasında, şahsımla ilgili gerçek dışı yayın yapılmıştır.
Vatan Gazetesi gibi ciddi bir gazetede bu kadar gerçeğe aykırı bir haber yapılması ve bunun manşetten verilmesi, Türkiye’nin gelmiş olduğu noktayı göstermesi bakımından da çok kaygı vericidir.
Haberde yer alan tüm bilgiler, senelerden beri şahsıma yönelik komplolar içerisinde yer alanlarca sizlere özel olarak ulaştırılmış yalan ve kasıtlı bilgilerdir. Ayrıca, polisin yasa dışı olarak yapmış olduğu telefon dinlemeleri, “polisin dinlemesine takıldı gibi” bir ifadeyle, adeta olağan ve yasal bir şeymiş gibi tarafınızdan kamuoyuna aktarılmaktadır.
VATAN GAZETESİ CEMAATLERİN UZANTISI OLMAMALI
Hepimiz yaşadığımız bu günlerin tanıklarıyız. Ancak bu tanıklığı onurumuzla yapmamız gerekiyor. Son yıllarda başlayan ve giderek dozunu arttıran insan haklarına aykırı uygulamaların, mahkemelerce suçları maddi olgularla kanıtlanmadan verilen tutuklama kararlarının ve özgürlükleri ellerinden alınan aydınların tutuklu yargılamalarına devam edilmesinin, yasa dışı mesken aramalarının, yargıçların, savcıların ve hemen herkesin telefonlarının yasa dışı dinlenmesinin sonuçlarına hep birlikte tanıklık ediyoruz.
Ülkemizi bir polis devleti haline getiren, hile, iftira ve yalan haberlerle bilgi kirliliği yaratarak toplumdaki saygın kişileri karalama kampanyasını ve kamuoyu nezdinde yargısız infazların yapılmasını, basın mensubu olarak sizlerin çok daha iyi bilmesi ve bunlara alet olmaması gerekir diye düşünüyorum.
Yıllardır bir sivil toplum örgütü yöneticisi olarak ve sayısız mali, idari, hukuki denetime tabi tutularak, genç kuşaklara çağdaş değerleri, özgür ve laik eğitimi ulaştırma çabası içinde oldum. Ancak, sürekli olarak bu değerlere karşıt eğitim veren ve hiçbir denetimleri olmayan cemaat, tarikat gibi örgütlerin saldırılarına hedef oldum. Hala da bu saldırılar devam etmektedir. Bu tür saldırıların tarikat ve cemaatlerin kontrolündeki yayın organlarında yer alması, yıllardır süregelen bir şey. Ancak Vatan Gazetesi, cemaat, tarikat benzeri örgütlerin uzantısı olmamalı ve Yeni Şafak Gazetesi’nin haberinizi kaynak göstererek yayın yapmasında olduğu gibi, sizin haberlerinize dayalı sadırılara kaynak teşkil etmemeli.
ARADA 3 AYI AŞKIN ZAMAN VAR
Haberinizdeki çirkin ithamların aksine, Ben, 07 Ocak 2009 tarihinde, kendi pasaportumla ve sağlık sorunlarım nedeniyle Atatürk Havaalanı’ndan çıkış yaptım. Hayatımda hiçbir zaman sahte pasaportla, sahte evrakla işim olmadı ve olamaz. Bunu ileri sürenler, bağımsız yargı önünde yanıtını muhakkak vermek zorunda kalacaklardır. Yurt dışına resmi çıkış tarihim 07 Ocak 2009 iken, şahsım hakkındaki arama kararının uygulandığı tarih 13 Nisan 2009’dur. Arada 3 ayı aşkın bir zaman vardır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135/2 nci maddesine göre, yakınlarım ve avukatım ile yaptığım telefon görüşmelerinin kayda alınması ve İddianameye aktarılmasının açıkça yasaya aykırı olmasının ötesinde, 07 Ocak 2009 tarihli operasyona sabahın erken saatlerinde başlanması ile bu tarih öncesi ve sonrası itibariyle telefonlarımı dinleyen Emniyet birimlerinin yurtdışına tedavi için gideceğimden haberdar olması karşısında, “yurtdışına kaçtığım” ve/veya “yasadışı yollardan çıkış yaptığım” değerlendirmelerine yer verilmesi, aynı odaklarca yargısız infaz edilmem çabaları olarak kabul edilmelidir.
Kaldı ki, 2008 yılı içerisinde sağlık, tatil, ziyaret vb. nedenlerle birkaç defa yurt dışına çıkıp geri döndüğüm maddi gerçekliği, yapılan operasyonlarla bunların her hangi bir ilgisi olmadığının kanıtıdır. Aksi halde, operasyonlar devam ettiğine göre hiç dönmemem gerekirdi. Haberin “polis raporlarına” dayalı yapıldığı ifadesi, günümüz gerçekliğini de yansıtmaktadır. Çünkü Cumhuriyeti ve Cumhuriyetin getirdiği sistemi korumakla görevli polis içerisinde belirli birimler, resmi belgelere göre ne yazıktır ki yıllar içerisinde cemaatlerin odakları haline getirilmiştir. Bu odakların, şahsım ve Çağdaş Eğitim Vakfı’na yönelik “ajan provakatör fiillerinin” örnekleri mahkeme dosyalarına da yansımıştır. Dilediğiniz takdirde, yargı kararlarını şahsınıza aktarmaya hazır olduğumu bilmenizi isterim.
SİZLERE DE İHTİYAÇLARI KALMAYACAK
Bugün Türkiye’de herkesin korku içinde dinleniyor olduğunu düşünmesi bile, hukuk devletinin vazgeçilmez özelliklerinin ne hale getirildiğinin açık göstergesidir. Kendilerini yakından tanımaktan onur duyduğum saygıdeğer aydınlarımıza yönelik operasyonlar hakkındaki kaygılarımı ve görüşlerimi içeren, avukatım ve yakınlarım ile yapılan telefon görüşmelerinin yasadışı olarak kaydedilmesi ve ertesinde de içeriklerinin servis edilmesi, ancak aynı odakların amacına hizmet edebilir. Basın meslek ilkelerine uyma sözü veren sizlerin görevi bu olmamalıdır.
Zira, Cumhuriyet kazanımları konusunda duyarlı olan aydınlar birer birer tutuklanıyor. Yıllarca Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği yapmış Sayın Tunçer Kılınç, ne olduğu belli olmayan bir terör örgütüne üyelik suçlamasıyla göz altına alınabiliyor ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm gizli bilgilerine sahip kendisi tarafından, böyle bir terör örgütünün var olmadığı ifade ediliyor.
Bu bağlamda, basının varlık nedenine uygun olarak, her şeyden önce gerçek dışı suçlamaların sahipleri ve hedefleri sorgulanmalıdır. Bunu basın olarak önce sizler yapmalısınız. Ama korku ve dehşet ortamı hepinizi öylesine sarmış ki, bu tür saldırıların hedefi olanlar hakkındaki gerçeklikleri değil sorgulamak ve kamuoyunu basın meslek ilkelerine uygun bilgilendirmek, diğerleriyle aynı safta olmayı bir takım medya herhalde daha güvenli buluyor..
Evet Ben ülkem için gerçekten çok kaygılıyım. Çağdaş, laik ve sosyal bir hukuk devleti olması gereken Türkiye’nin, dini kurallara dayalı bir şeriat ülkesi olma yolunda koşar adım yol aldığını düşünüyorum. Eğitim kurumlarında, okullarda başlayan dinci yapılanma, giderek dine dayalı bir sistemi getirecek olan iktidarın, genç kuşaklarını yetiştirmektedir. Bu gerçeği görmemek için ya kör olmek gerekiyor ya da kör görünmek! Şahsım ve benim gibi düşünenlerin tek amacı, Türk Gençliğinin “örümcek ağlarına” düşürülmesini engellemeye çalışmak olmuştur.
Bugün başlarında kavak yelleri esen, iktidarla ele ele şarkılar söyleyenleri de, o malum odaklar, zamanı gelince telefon dinlemelerine takarak, onlar için de gerekli işlemleri hayata geçireceklerdir. Bundan kimsenin şüphesi olmaması gerekir. Referanslarını Ortaçağ’dan alan “Dinci yapılanmanın”, ticari, hukuki, siyasi tüm üst kurumlarını oluşturması sonrasında, sizlere de pek ihtiyaçları kalmayacaktır. Tarih bunun örnekleriyle doludur…
Unutulmamalıdır ki, şeriattan sonra demokrasinin tekrar kurulduğunu görmek, kimseye, hiçbir topluma dünyada nasip olmamıştır.
Saygılarımla.
Gülseven Yaşer
Çağdaş Eğitim Vakfı Onursal Başkanı"
İşte Vatan’da yayınlanan o haber:
“Savcıların Ergenekon’un sivil uzantısı olmakla suçladığı ÇYDD ve ÇEV’le ilgili iddianamenin sanığı Gülseven Yaşer yurt dışına çıkmadan önce yaptığı telefon görüşmelerinde Türkiye’nin ancak bir askeri darbeyle kurtulabileceğini söyledi.
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından ÇYDD ve ÇEV’in bazı yöneticileri hakkında hazırlanan 355 sayfalık iddianamede, bir numaralı sanık olarak ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer gösterilmişti. Yaşer’in polisin teknik takibine takılan telefon konuşmalarında, soruşturma nedeniyle çok tedirgin olduğu ve operasyondan haberdar olur olmaz soluğu yurt dışında aldığı ve kendi pasaportunu kullanmayarak kaçak yollardan veya sahte pasaportla kaçtığı belirlendi.
Polisin raporlarına göre, 23 Eylül 2008 günü Tuncay Özkan’ın da aralarında bulunduğu şüphelilere yönelik yapılan operasyonlardan rahatsız olan ve operasyonların kendilerine de sıçrayabileceğini düşünen Yaşer, 9 Ekim günü yurt dışına çıkış yaptı. Yaşer, 10 gün yurt dışında kaldıktan sonra 18 Ekim’de ülkeye geri döndü. 7 Ocak 2009’da Bedrettin Dalan, Tuncer Kılınç, Yalçın Küçük ve beraberindekilere yönelik bir operasyon düzenlendi. Ancak operasyonda daha önce yurt dışına kaçan Dalan yakalanamadı.
Operasyondan haberdar olur olmaz sıranın kendisine geldiğini düşünen Gülseren Yaşer ise aynı gün yurt dışına kaçtı ve bir daha izine rastlanmadı. Üstelik Yaşer’in yurt dışına kaçarken herhangi bir pasaport işlemi yaptırmadığı ve kaçak yollardan çıkış yaptığı anlaşıldı. Polis Yaşer’in yurt dışına sahte pasaportla çıkış yaptığını düşünürken, Yaşer’in yurt dışına yaptığı iki çıkış ile ilgili tüm telefon konuşmaları soruşturma dosyasındaki yerini aldı.
Operasyon sonrası 4 Ekim günü avukatı Hüseyin Buzoğlu ile konuşan Yaşer “Bunlar yine bayram sonu azabilirler. Davaya kadar olan süreye kadar. Onun için tekrar bir tedaviye gideyim” diyor. Aynı günün akşamında Siminsu Baytok Uçak ile konuşan Yaşer, “Ankara’yla konuştum. Tedaviye gidin dedi. Size bir haber geldi mi oradan?" diye soruyor. Uçak’ın “Yarını bekleyeceğim. Yoksa ben bir iki tane yer buldum” demesi üzerine, Yaşer, “Ben Berlin’e şey yapayım ayarlayayım” diye cevap veriyor. Türkiye’ye dönüş yaptıktan sonra Ocak ayındaki operasyonda yeniden yurt dışına kaçan Yaşer, Uçak ile yaptığı bir telefon görüşmesinde, “Paris üzerinden gidiyorum yine aynı yere. Ama gördün değil mi olanları? Felaket bir şey, Türkiye bitti. Çünkü Kılıç Paşa şeyin amiriydi, komutanıydı. Ben onu o şekilde tanımıştım, ona müsade ettiyse bu iş bitmiştir. Kemal Bey’e ve Tuncer Paşa’ya çok üzüldüm. İsimler çok önemli isimler. Türkiye artık bitmiştir canım” diyor. Uçak’ın “O zaman bizimde gitmemiz gerekir hep beraber” demesi üzerine Yaşer, “Yani bir askeri ihtilal olursa kurtarır. Artık birtek o kaldı onu yaparlarsa yoksa bitmiştir” diyor. Uçak ise “Evet o olacak herhalde ” diye cevap veriyor.
İNGİLİZCE MESAJ
Uçağa binmeden eşiyle konuşan Yaşer, “Paris’te iniyorlar bütün şeyleri eşyaları tekrar bindiriyoruz ama neyse artık hadi oraya indiğim zaman sizi ararım” diyor. Yaşar Yaşer’in “Vize yok değil mi” diye sorması üzerine, “Sanmıyorum hiç bilmiyorum” diye cevap veriyor.
Başka bir şahıs ile telefon konuşması yapan Yaşar Yaşer, “Bu gün bizim çok telaşımız vardı. My wife had to leave again (Benim eşim gitmek zorundaydı). Amerika’ya gitti. Televizyonları söyredersen nedenini anlarsın” diyor.
Yaşar Yaşer’in aynı gün yaptığı telefon konuşmasında “Nasıl senin arkadaş?” diye sorulması üzerine,“Bizim Arkadaş Paris’teydi dün gece. Panama öncesi bi Atlanta’ya oradan Panama. Hali hiç iyi değil bronşit grip. Kritik şeyler olunca onu Amerika ’ya yolladık, ben buradayım. diyor. Karı koca arasındaki bir başka görüşmede ise Yaşar Yaşer, “Arkadaşla konuştum. Tedavisine devam etsin, acele etmesin. Şubat sonuna kadar falan ne olur bir bakalım der” diyor. Gülseren Yaşer ise “Her şey olabilir, sen bu maillere çok açık her şey yazma çünkü mailleri biliyorsun bunlar alıyorlar bütün mailler kontrolden geçiyor. Sakın önemli bir şey yazma” diyor.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
SESSİZ KALMA.